YENİ BİR DİNDARLIK DALGASI
Laikliğin kalesi sayılan Fransa da içlerinde olmak olmak üzere Avrupa ülkelerinde yeni bir dindarlık dalgasının yükseldiği söyleniyor.
Daha doğrusu, bu gibi ülkelerde uzun süredir ihmal edilen, önemsenmeyen dinsel değerlerin yeni bir yükseliş ivmesi kazandığı ileri sürülüyor.
Amerika Birleşik Devletleri için böyle bir sorun Batı Avrupa için olduğu kadar güncel değil
Çünkü bu ülkede, göstermelik olarak ya da gerçekten, dinsel değerler ve simgeler zaten hep ön planda olmuştur.
İslam coğrafyasının geneli için de böyle bir sorun yok.
İslam dininin egemen olduğu ülkelerde,bunlar arasında laikliğin kalesi sayılan bizim ülkemiz de içlerinde olmak üzere, dinsel değerlerin köktenci bir yaklaşımla tartışılması hiç bir zaman gerçek anlamıyla söz konusu olamamıştır.
Bununla birlikte, Türkiye’de yakın zamanlara kadar ülke yönetiminde günümüzde görüldüğü ölçüde etkili olması söz konusu olmayan din, günlük yaşama da günümüzdeki kadar girmiş değildi.
İktidardaki dinci partinin baskısıyla ya da çıkar sağlamak amacıyla kendini böyle göstermek zorunda hisseden ya da tam tersine aynı baskının sonucunda dinsel değerlere tepki duyan kişi ve çevreleri bir yana bırakıyorum
Bunların ötesinde de, dinle pek fazla ilişkisi olmamış toplumsal kesimlerde ve hatta bir zamanların ateistlerinde bile, dinsel değerlere yakınlık eğilimlerinin görüldüğü bir gerçek...
*** *** ***
Bu olgu, Sovyetler Birliğinin dağılması ve post-modern bir dünyada yaşıyor olmamızla açıklanıyor.
Post modern bir dünyada yaşamanın ne demek olduğunu pek anlayabilmiş değilsem de Sovyetler Birliğinin dağılması sonucunda sosyalizm idealinin sarsılmış olduğu, bunun da farklı ideolojilerin, bu arada dinlerin yeni bir canlılık kazanmasına yol açtığı yadsınamaz.
Yanısıra, “pozitivist”(olgucu) dünya görüşünün(insanlığın ilerlemesine olan sarsılmaz inancın) özellikle yirminci yüzyıldaki iki büyük savaş sonucunda büyük yaralar aldığı, günümüzde de haklı gerekçelerle tartışılmakta olduğu yine yadsınamayacak bir başka gerçektir.
Bütün bunlar bizi nasıl bir sonuca götürüyor, ya da götürmelki?
*** *** ***
Yeni bir dindarlık dalgasını açıklayan gerekçeleri, özellikle de sosyalizmle ilgili olanı irdelemeye çalışalım...
Sovyetler Birliğinin ve onunla ilişkili sosyalist sistemin dağılması sosyalist ideolojinin ağır yara almasına kuşkusuz ki neden olmuştur.
Fakat sonuç olarak hatalarıyla ve insanlığa kazandırdıklarıyla bu bir uygulamaydı.
Sosyalizm ideali kuram olarak ve dağılan Sovyetler Birliği başta olmak üzere çeşitli ülkelerdeki uygulamalarının bu ülkelerin insanına ve insanlığa kazandırdıklarıyla sapasağlam ayaktadır.
Herhangi bir başka seçeneği de yoktur.
Günümüzde de insanlığın geleceğini tehdit eden, gezegenimizi yok oluşa sürükleyen kapitalist-emperyalist sistem içinde sosyalizme seçenek aramak boşunadır.
Sosyalizmi pozitivizmle de karıştırmamak gerekiyor.
İnsan iradesini hiçe sayan pozitivizmin, bu anlamda dinsel kadercilikten pek de farkı yoktur...
*** *** ***
Toplumsal bilimler, akıl ve sağduyu, dinlerin de insan ürünü olduğunu ne kadar söyleseler de, dinsel değerlere bağlılık var olmayı çok uzun zaman sürdürecektir...
Kaldı ki, kişisel bir inanç ya da toplumsal töre ve simgeler olarak dinsel değerleri yadsıyıp reddetmek, ancak yine kişisel bir tavır ve seçim olarak yerinde ve anlamlıdır.
Dinin toptan yadsınışı ne kadar yanlışsa, günümüzde görüldüğü gibi(üstelik entellektüel bir “karşı-pozitivizm” sosuna batırılmış olarak) insanlığa yeni bir ideoloji gibi sunulması da en az o kadar yanıltıcıdır.
İnsanlık bu gün yaşanmakta olan düşünsel ve duygusal karmaşadan, doğa ötesi yanılsama ve hayallerle değil, hümanizmle dengelenmiş bir sosyalist ideal ve kendi yazgısına kendisinin sahip olduğu bilinciyle kurtulabilir....
Ataol Behramoğlu/Pazar Söyleşileri/060211