HUKUK VE VİCDAN ÜZERİNE

Okuru sıkmamaya çalışarak arada bir yaptığım gibi kavramlar üzerinde bir gezintiye çıkmak istiyorum.
Günlük dilde sıklıkla kullandığımız “hukuk” sözcüğü dilimize Arapçadan gelmiş.
Mustafa Nihat Özön’ün hazırladığı Osmanlıca-Türkçe sözlükte kavramın üç anlamını buluyoruz:
1) Haklar.
2) Gerçekler.
3) Kanunların verdiği haklar.
Bu karşılıklar zihinde şu soruları doğuruyor:
Haklar ve gerçekler arasında ne gibi bir ilişki bulunmaktadır?
Kanunların verdiği haklar ne demek?
Kanunlar ve gerçekler nasıl bir karşılıklı ilişki içindedir?
Bir kanun her zaman gerçeklerle, haklarla, hukukla uygunluk içinde midir?
Aynı sözlükte “hak” sözcüğüne baktım.
Şöyle deniyor:
1)Doğruluk.
2)Doğru, gerçek şey.
3)Adalet, insaf.
Böylece “hukuk” kavramının açıklanışına biraz daha yaklaşmış oluyoruz…

*** *** ***
Bunların ardından, zihnimi kurcalayan “vicdan” kavramına yöneldim.
O sözcük de dilimize Arapça’dan gelmiş.
Özetle, “İnsanın içinde olan ve iyi ile kötüyü ayırt eden duygu…” deniyor.
İçimizde iyi ile kötüyü ayırt eden duygu nasıl oluşmuş?
İnsanlığımızın yüzlerce, binlerce, milyonlarca yıllık deneyimlerinin,, birikimlerinin;.yaşanmış nice acıların, gelmiş geçmiş bütün öğretilerin, dinlerin, savaşların, devrimlerin, insan hakları bildirilerinin, özetle de onurla ve güvenle “insanız” diyebileceğimiz bir düzeye ulaşmış olmamızın sonucunda…
Hukuk dediğimiz şey bütün bu kavramların, olguların dışında ve üstünde soyut bir şey mi, yoksa toplumlarda doğruluk, gerçeklik, adalet, insaf, vicdan duygularının yozlaşıp bozulmamasını güvence altına alan ilkeler bütünü müdür?
*** *** ***
Bütün bunları niçin yazdığımın tahmin edilmesi güç değil.
Bir mahkeme kararı, canileri, katilleri, uyuşturucu çetelerini, tecavüzcüleri, bu türden suç erbabını serbest bırakıyor; aynı karar çerçevesinde, işledikleri varsayılan suçlarının adı bile konmamış aydınlar, yazarlar, düşünürler, karınca bile incitmemiş yurt severler, insan severler sonsuzca tutukluluk cehenneminde kalmak tehdidiyle karşı karşı karşıya bırakılıyorsa; böyle bir karar yürürlükteki kanuna uygun bile görünse, hukuk kavramının içeriğini oluşturan doğruluk, gerçeklik, adalet, insaf ,vicdan kavramlarına aykırıdır.
Günümüz Türkiye’si, hukuk kavramını ayaklar altına alan kanun maddelerini şeklen uygulamayı reddedip onları doğruluğun, gerçekliğin, adaletin, insafın, vicdanın terazisinde tartacak yargıçlarını, savcılarını, hukuk insanlarını belki bütün yakın tarihinde olduğundan çok daha büyük bir gereksinimle bekliyor.
Bunu yapabilmek bu kadar mı güç?
“İnsanız” diyebilme onuruna sahip olmanın faturası bu kadar mı korkulacak bir şey?
Hukukun vicdan değil vicdansızlık anlamını taşımaya başladığı bir toplumda, buna alet olan hiçbir hukuk sistemi ve bundan güç alan hiçbir siyasal iktidar uzun süre var olmaya devam edebileceğini hayal etmemelidir…

Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/070111