İNSAN VE KARŞI-İNSAN
İnsanın yalnızca erdemleriyle tanımlanamayacağını biliyorum.
Erdemsizlik de insana özgüdür.
Hatta sadece ona özgüdür.
Hayvanlar dünyası için “erdem” ya da “erdemsizlik” kavramları ne ölçüde
geçerlidir bilemem.
Olsa olsa iyi huylu, kötü huylu hayvanlardan belki söz edilebilir.
Evcil olanlar, yırtıcılar vb…
Fakat bilebildiğimiz kadarıyla büyük ölçüde iç güdüleriyle davranan bu kader
arkadaşlarımız için kavram olarak ahlâktan söz etmek abartılı olur.
Buna karşılık insanların dünyasında hayvanların dünyasında olduğundan çok daha
fazla kötülük bulunduğunda kuşku yok…
Hayvan kötülük olsun diye kötülük yapmaz.
Kötülük olsun diye kötülük yapmak ve bu anlamıyla da ahlâksızlık insana özgüdür.
*** *** ***
Ahlâk görece bir kavram mıdır?
Bir ölçüde, evet.
Fakat değişmez, evrensel ahlâki kurallar bulunduğundan da kuşku duymamak
gerekiyor.
İnsan insanlaşma süreçlerinde sevgiyi, sevecenliği, dostluğu, nezaketi, saygıyı,
dürüstlüğü, özveriyi, özeleştiriyi ve daha birçok başka erdemi öğrendi,
benimsedi, içselleştirdi, böylece insan oldu…
Bu gün insan dediğimiz varlık bu süreçlerde oluştu, biçimlendi, sadece dış
görünümüyle değil içsel varlığıyla da benzersiz, yetkin, seçkin bir kimlik
kazandı.
Bir düşüncemi desteklemek için din kitaplarından örnek vermek dünya görüşüme
uymasa da Kuran’da geçtiğini bildiğim “eşref-i mahlûkat”(yaratıkların şereflisi)
sözü buraya uygun düşer.
Bence bütün varlıklar şereflidir.
Fakat insan hiç kuşkusuz hepsinden daha yukarıda, daha saygın bir yerdedir...
Ya da, öyle olmalıdır…
*** *** ***
Bu gün görülen ise, bazı insanlar bakımından bunun tam tersidir.
Burada çok ince bir ayrımı gözden kaçırmamanızı dilerim
Yazımın başlığında yer alan “karşı-insan” deyimi ahlâksız insan demek değil.
Ya da sadece ahlâksız insan demek değil.
“Karşı-insan” derken düşündüğüm, insanî değerlere tümüyle yabancı kimselerdir.
Bu gibilere “ahlâksız” demek bile yeterli olamaz.
Çünkü erdemsizlik de eninde sonunda insana özgüdür… Olumsuz anlamıyla insanîdir…
Ahlâksızlık yapan biri günün birinde yaptığından pişmanlık duyabilir… Çünkü
eninde sonunda insandır.
Benim gözümde “karşı-insan” kategorisinde yer alan kimseler ise, duygusuzluğun,
ahlâksızlığın en alçak çukurundadırlar.
Yapamayacakları hiçbir kötülük, söylemeyecekleri hiçbir yalan, çeviremeyecekleri
hiçbir dolap, başvuramayacakları hiçbir takiyye, arkasında olamayacakları hiçbir
melanet, iblislik, gaddarlık, alçaklık, sahtekârlık yoktur…
Bunlar ne insan, ne hayvandırlar.
Karşı-insandırlar…
*** *** ***
Nereden çıkardın diyeceksiniz…
Yaşamakta olduğumuz günlerin gösterdiklerinden…
Türkân Saylan’ın evinin basılması ile ölümünü ve uğurlanışını kapsayan bir
süreçte, bu kadar kısa fakat yoğun bir zaman diliminde görülüp yaşananlar, bu
gün ülkemizdeki çatışmanın gerici-ilerici çatışması olmaktan daha çok, onun da
ötesinde, insan ve karşı-insan arasında bir çatışma olduğunu gösterdi…
Ölümünden sonra arkasından açıkça sövenlerle içlerinden sövenler arasında ben
bir ayrım görmüyorum.
Bu gibi kimselere ahlâksız bile denemez.
Çünkü o da insana özgü bir kavramdır.
Hayvan da denemez.
Çünkü-yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi- hem yanlış, hem de hayvana haksızlık
olur…
Bunlar karşı-insandırlar.
Duygusuz, soğuk, tehlikeli ve ille de bir başka yaratığa benzetilmeleri
gerekiyorsa, en zehirli, en irkiltici bir sürüngen türünün özelliklerine sahip
yaratıklardır.
İnsanlığın alçalabileceği en aşağı yerdedirler.
Ülkemizde yaşanmakta olan çatışmanın, ilerici-gerici, tutucu-aydınlanmacı vb.
karşıtlıklarının da ötesinde, bir yanda insan, öte yanda karşı-insan ve onun
bilinçli-bilinçsiz takım arkadaşları arasında olduğu tam olarak kavranamaz ve
bunlara kararlılıkla karşı konularak kötülüklerine engel olunamazsa, ülkemizle
birlikte tek tek insanlıklarımız da tehlikededir.
Ataol Behramoğlu/”Cumartesi Yazıları”/ 230509