SİVİL DARBEDEN SİVİL DİKTAYA

Bu sütunda 4 Kasım 2003’de yayınlanan yazımın başlığını oluşturan “Sivil Darbe” kavramının bu kadar yaygınlaşacağını tahmin edemezdim.
Fakat günümüzde bu kavramın da artık geride kaldığı; büyük ölçüde gerçekleşen sivil darbenin asıl ve doğal hedefine, sivil bir diktaya yöneldiği görülebiliyor.
Bu nedenle de bundan böyle tartışılması gereken, sivil darbeden çok, gözle görülür elle tutulurcasına somutlaşan sivil dikta yönelişi olmalı.
Nitekim tartışma ve irdelemelerin bu konuda yoğunlaşmakta olduğu görülüyor...

*** *** ***

Sivil diktaya doğru yürüyüşlerinde başbakan Erdoğan ve büyük ölçüde buyruğundaki kadronun hiç bir şeyden çekinmediği, hedefe ilerleyişte her şeyin göze alınmış olduğu açık seçik ortada.
Aslında bu gidişle yakın bir gelecekte çekinilecek herhangi bir şeyin kalmayacağı da rahatlıkla söylenebilir.
Ordu engeli aşılmak üzere.
Şimdiye kadar ordunun tekelinde bulunan bir olanağın, ağır silah ithal etme yetkisinin ordu dışı güvenlik güçlerine de sağlanması, bu alanda atılabilecek en kesin ve köktenci adımdı.
Ordunun itiraz ve çekincelerine karşın AKP’nin bu adımı atmada da kararlı davranması şaşırtıcı olmayacak..
Suikast iddiası, kozmik oda aranması,,yargıç izlenmesi, zarf içinde mermi gönderilmesi şamata ve yaygaralarının yarattığı göz gözü görmez ortamda, polise bu olanağı sağlayan yasa düzenlemesinin Meclisteki AKP çoğunluğunun oylarıyla yasalaşması belki de gün meselesidir.
Polisin orduyla eşitlenmesi, kimilerince, ordunun güç ve prestijinin sınırlanıp dengelenmesi olarak, demokrasiye doğru gidişte önemli bir aşama sayılıyor.
Acaba öyle mi?
Yoksa ülkemizin koşullarında bunun tam tersi mi?
Ben, polisin böyle bir olanağa sahip olmasının, demokrasiye gidişte bir aşama değil, sivil diktanın yerleşmesinde en keskin dönemecin aşılması olacağını düşünenlerdenim.

*** *** ***

Bugün içeride ve dışarıda muazzam bir ekonomik güce ve görüldüğü kadarıyla da ABD ve AB’nin siyasal desteğine sahip Adalet ve Kalkınma Partisinin sivil diktaya doğru gidişi nasıl engellenecek?
Onu hangi güç, nasıl durduracak?
Cumhuriyetin temel değerlerinin yıkımı nereye kadar sürecek?
Bu sorulara yanıt arayan milyonlarca insanın bulunduğu sır değil.
Yine bu sütunda Nisan 2007’de “Sivil Darbeden Sivil İtaatsizliğe” başlıklı bir yazım yayınlanmıştı...
Orada da yazdığım gibi sivil darbeye gidişi durduracak güç, eninde sonunda yine de halkın gücüdür.
Emekçilerin direnişlerine gösterdikleri düşmanca tavır, iktidardaki partinin kimliğini açık seçik gözler önüne seriyor.
Demokratik açılım fiyaskosu da bu siyasal partinin niteliğini ve asıl niyetini açığa çıkaran göstergelerden bir başkasıdır.
Bu durumda bu dizginsiz ve denetimsiz gücü dizginleyip denetleme görevi, zaten olması gerektiği gibi, başta CHP olmak üzere parlamentodaki ve parlamento dışı siyasal muhalefetin omuzlarındadır.
CHP bu alanda öncülüğü gecikmeksizin üstlenmek, sadece söylemleriyle değil eylemleriyle de gerçekleştirmek zorunda ve sorumluluğundadır.
AKP’yi durdurmanın, geriletmenin ve yenilgiye uğratmanın en güvenilir yolu, hiç kuşkusuz, halk insanının, neredeyse bütün bir toplumun içine hapsedildiği umutsuzluk çemberinin kırılmasıdır.
Giderek düşüşe geçen, yüzde on barajı sayesinde elde ettiği parlamento çoğunluğunu bu gün yapılacak bir seçimde elde edemeyeceği anlaşılan, söylemlerindeki şiddet dozunu zaten bunun paniği ile ölçü dışı arttırdığı görülen bu siyasi iktidarın ebedi olmadığı ve olamayacağı büyük halk kitlelelerine inandırıcı biçimde anlatılmalı , eylemlerle de somut olarak gösterilmelidir...

*** *** ***

Sivil darbe sivil diktaya hiç bir zaman bu kadar çok yaklaşmamıştı.
Bu yazıya başlarken, polise ağır silah ithal etme yetkisi sağlayacak yasa tasarısının son durumuna ilişkin bilgi almak üzere bizim haber merkezini aramayı düşündüğümde, bir süre duraksadım.
Konuşmalarımız dinlenecek ve kim bilir ne zaman nasıl bir biçime sokularak karşımıza çıkarılabilecekti...
Türkiye hiç bir zaman böyle bir ülke olmamıştı.
Bunun bir adım ötesi, ya da zaten-üstü şimdilik azıcık örtülü de olsa- şimdiki durumu, adının önüne konulacak sıfat ne olursa olsun, dikta rejimidir.

Ataol Behramoğlu/”Cumartesi Yazıları”/ 090110