TÜRKİYE TÜRKLÜĞÜNÜ PARÇALAMAK(3)
İlk iki yazı kısaca şöyle özetlenebilir: Türkiye Türklüğü tek bir etnisitenin
değil bir etnisiteler sentezinin adıdır. Bu sentezi bileşenlerine(tek tek
etnisitelere) ayırmaya kalkarsanız ülkeyi bölmüş değil parçalamış olursunuz.
Bileşenlerine ayrılamayacak kadar birleşmiş, bütünleşmiş bir sentezdir çünkü bu.
İtiraz seslerini duyar gibi oluyorum: Öyleyse Güney Doğu’da yaşananları, ülkenin
başka yerlerindeki terörü, bir bütün olarak Kürt hareketini, özel olarak PKK
olgusunu nasıl açıklayacaksınız?
Bu soruların yanıtı Anadolu’nun uzak ve yakın tarihinin irdelenmesinde, çağdaş
Türkiye tarihinin oluşum süreçlerinin iyi anlaşılmasında ve yaşadığımız günlerde
de ABD emperyalizmi başta olmak üzere emperyalizmin Orta Doğu
politikalarındadır.
Bu irdelemeler yapılmaksızın “ulusların kaderlerini tayin hakkı” gibi
klişelerle, Türkiye gerçekliğiyle hiçbir benzerliği bulunmayan(her biri kendi
içlerinde irdelenmesi gereken) İngiltere(İrlanda), İspanya(Katalan-Bask),
Fransa(Breton-Korsika),Belçika, İsviçre, Yugoslavya, daha yakın coğrafyamızda
Irak, İran(Fars-Azeri) vb. örnekleriyle hiçbir yere varılamaz.
Ya da sadece Türkiye’nin parçalanmasına, isteyerek ya da istemeksizin, bilerek
ya da bilmeksizin hizmet edilmiş olur…
*** *** ***
Dil, bir ulusu oluşturan tek ve biricik öğe değildir. Öyle olsa aynı dili
konuşan farklı uluslar bulunmazdı.(Hiç kimse Avusturyalıların Amerikalı olduğunu
iddia etmiyor.) Bunun gibi, ana dilleri farklı halkların tek bir ulusu
oluşturmaları da pekâlâ olasıdır. Türkiye tam olarak böyle bir ulusun ülkesidir.
Bu gerçeklik, ilk iki yazıda da değindiğim gibi en az binyıllık tarihin
sonucudur.
“Türkiye Türklüğü” diye adlandırdığım sentezde, Anadolu’dan gelmiş geçmiş ve bu
gün de yaşamakta olan bütün halkların katkıları vardır. Bu halklar arasında Kürt
halkı, hem kimlik özellikleri, hem sayıca çokluğuyla özel bir yere sahiptir.
“Türkiye Türklüğü” kimliğinden, bu kimliğin oluşumunda, özellikle de Cumhuriyet
döneminde büyük katkısı olmuş “Kürt” öğesini, basit bir cerrahi işlem yapar gibi
çıkarıp alamazsınız. Bunun gibi ve bundan daha da çok, Türkiye’deki Kürt kökenli
halkı “Türkiye Türklüğü”nden bağımsız olarak tanımlayamazsınız. Halk dilinin
deyimlerinden “et ve tırnak gibi” sözü, bu olgularda, duygusal vurgusundan daha
da fazla, sosyal, kültürel, psikolojik bir gerçekliğin tam olarak karşılığıdır…
*** *** ***
Daha çok şey söylenecek ve söylenmesi gereken konuyu ben şimdilik iki gözlemim
ve belki sitemimle(ve son olarak da bir özlemimle) tamamlamak istiyorum… Mehmet
Ali Aybar’ın istifasından sonra 1969 Kasımında Mehmet Ali Aslan’ın Türkiye İşçi
Partisi başkanı olmasıyla, partinin başına bir “Kürt” mü, yoksa bir Türkiye
sosyalisti mi geçmiş oluyordu? Yoksa biz sosyalist gençler kandırılmış mıydık?
Bunun gibi, o yılların en sevgili sosyalist ağabeylerimizden ve 1980’lerde de
Paris’te sürgün arkadaşım Tarık Ziya Ekinci, nasıl oluyor da bu gün sadece “Kürt
aydını” vurgusuyla tanımlanıyor? Yoksa bu günlerin modası, (sözüm ona demokrat,
aslında ırkçı) bu “Kürt”, “Türk” vurguları dışında, yaşadığımız bütün şeyler
yalan mı, göz boyacılığı mıydı?
Ben böyle olmadığına inanıyorum… Yaşadığımız ülkede sayısız etnisitenin, bir ırk
adı değil bir sentezin adı olan “Türkiye Türklüğü”nü oluşturduğunu, Kürt
etnisitesinin de bu sentezin temel öğelerinden biri olduğunu düşünüyorum.
Ve bu birleştirici anlayışın temelinde, hem farklı kültürel özgünlüklerin
korunup geliştirilmesini sağlayacak, hem ulusun bütünlüğü perçinleyecek ve belki
hepsinden daha önemli olarak da aynı ulusu oluşturan halkların hızla düşman
kamplara bölünmekte oluşunu önleyecek bir Türkiye sosyalist hareketinde yeniden
bir araya gelinmesini özlüyorum…
Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/220406