YURTSEVMEZLİK...

Dilimize Farsçadan gelmiş tuhaf bir sözcük vardır: Merdümgiriz…Yemek adı olmaya sanki daha çok yakışabilecek bu sözcüğü konuşma dilinden değilse de yazı dilinden anımsıyorum… Sözlükte “İnsanlarla karışmaktan hoşlanmayan, insanlardan kaçan (kimse)”diye açıklanıyor… ( Böylelerine İngiliz dilinde “unsociable”, Fransızca’da –Molière’in ünlü oyun kahramanı için olduğu gibi- “misanthrope” deniyor…) Türkçede, bileşik bir sözcük yaparak, “insansevmez” de denebilir belki… Tıpkı bunun gibi, dilimizin en güzel sözcüklerinden “yurtseverlik” ve “yurtsever”in karşıtları olarak da, “yurtsevmezlik” ve “yurtsevmez” sözcüklerinin kullanılabileceğini düşündüm... Sözcükler yaşamın zorunluluklarından doğduğuna göre, bu yeni sözcüklere artık gereksinim olduğu kanısındayım… Bu güne kadar böyle bir gereksinim duymamıştım. En doğal bir duygu sayılması gereken “yurtseverlik” duygusunun bir karşıtı olabileceğini düşünmemiştim. Meğer, insansevmezlik gibi yurtsevmezlik de olabiliyormuş. Hatta günümüz Türkiye’sinde herkesten daha demokrat, en demokrat olmanın neredeyse başlıca ölçütü ve koşulu, yurtsevmezlik olacakmış gibi görünüyor…

*** *** ***

Eğer bir yurtseverseniz, yurtsever olduğunuzu düşünüyor ve söylüyorsanız, yurtseverliği içinizde değerli bir duygu olarak taşıyorsanız, dilinizde, sözlüğünüzde bu sözcüklerin içerdiği kavramların olumlu bir anlamı varsa, şoven milliyetçilikle, hatta faşistlikle suçlanmaya hazır olmalısınız… Yurtseverlikle şoven milliyetçiliğin ayrı şeyler olduğunu, kanıtlanmasına gerek olmayan bu apaçık olguyu istediğiniz kadar kanıtlamaya çalışın; sözgelimi, İkinci Dünya Savaşında şoven milliyetçi Nazilere ve faşistlere karşı,işgal edilmiş ülkelerini savunan kahramanların, ya da bizim ulusal kurtuluş savaşı kahramanlarımızın şoven milliyetçi değil yurtsever olduklarını söyleyin, yurtsevmezler için fark etmiyor. Madem ki yurtseverlikten, ulusal değerlerden söz ediyorsunuz, demek ki şoven milliyetçi ve hatta faşistsiniz. Böyle bir enternasyonalcilik ya da demokratlığın gelmiş geçmiş dünya tarihinde bir eşi sanırım görülmemiştir ve günümüzde de herhangi bir başka ülkede bir benzerine rastlanabileceğini sanmıyorum. Belki işgal altında bir ülkede, o ülkenin, işgalcilerle işbirliği yapan kişi ve çevreleri dışında…

*** *** ***
Yurtseverlik, tıpkı insanseverlik, ya da bir insanın hiç değilse kendi ailesini, yakınlarını, çoluğunu çocuğunu sevmesi gibi nasıl doğal bir duyguysa, bunun karşıtı olan yurtsevmezlik (tıpkı insansevmezlik gibi) bana doğallık dışı, doğallık karşıtı bir duygu, bir hastalık, psikolojik bir rahatsızlık gibi görünüyor. Bunları polemik yapmak ya da alay olsun diye değil, yurtsevmezlik psikolojisini anlamak çabasıyla yazıyorum… İnsansevmezliği, sözgelimi, Freud’çu verilerle açıklamaya çalışabiliriz. Çocuklukta yaşanmış bir travma, kimi kez insanın en yakınlarından, annesinden, babasından nefret etmesine bile neden olabilir. Fakat bir insanın kendi yurdunu sevmemesini, bununla da kalmayarak yurtseverliği doğal bir duygu olarak duyumsayıp yaşayan ve yeri geldiğinde de savunan kimseleri şovenlikle suçlamasını hangi verilerle açıklayacağız? Bir insan nasıl bir kişiliğe sahip olmalı, ya da nasıl bir travma yaşamış olmalı ki yüreği kendi ülkesine karşı soğuk olsun? Yurtsevmezler yoksullar arasından çıkıyor olsa, bu olguyu ekonomik nedenlerle açıklamak belki mümkün olabilirdi… Fakat tam tersine, yoksul(ya da varsıl) halk insanlarının, halktan kopmamış kimselerin yurtlarına çok daha bağlı oldukları görülüyor…Buna karşılık yurtsevmezlik, daha çok bir “aydın” hastalığı gibi…Ve bu yurtsevmez aydınların, okumuş yazmış kişilerin arasında burjuva kökenliler olduğu kadar, köylü, işçi vb. ailelerden gelmiş olan kimseler de yer alıyor… Eğitim sistemimizin bilinen sakatlıklarının bir sonucu mu? Sadece bununla açıklanacak olsa bütün okur yazarların yurtsevmez olması gerekirdi ki çok şükür öyle değil… Öyleyse nedir bu yurtsevmezlik? İnsansevmezliğin bir türevi mi? Bencillik mi? Kibir mi? Aşağılık duygusu mu? Hepşi birden mi? Her hasta için ayrıca irdelenmesi gereken bambaşka nedenlerin sonucu mu?
*** *** ***
Ben tam bir açıklama bulamıyor; günümüz Türkiye’si dışında hiçbir yerde (en azından bu ölçüde ve yaygınlıkta) rastlamadığım bu hastalığın, “yurtsevmezlik” diye adlandırılmasını önerdiğim bu ruh sakatlığının tanısı ve tedavisi konusunda, başta psikologlar ve toplum bilimciler olmak üzere konunun uzmanlarını, tedirginlik ve kaygı duyan herkesi, elden geldiğince serinkanlılıkla düşünmeye çağırıyorum...

Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/050305