BAĞIMSIZLIK AHLÂKI
68’liler Birliği Vakfı 1-9 Mayıs tarihlerinde Cumhuriyet Kitap Kulübünde
“Bağımsızlık Haftası Etkinlikleri” düzenledi. Bu yazının yayınlandığı gün Prof.
Erol Manisalı “Emperyalizmin Yeni Yüzü ve Gençlik” başlıklı bir konuşma yapacak.
Kitap Kulübünün salonu kuşkusuz ki dolup taşacaktır. Program broşürüne
bakıyorum. Konuşma başlıkları doğal olarak birbiriyle (bağımsızlık kavramıyla)
ilintili: “Tam Bağımsız Türkiye”, “Bağımsızlığın Önemi”, “Bağımsızlık ve
Demokratikleşme, vb... Benim 4 Mayıs Salı günü yaptığım konuşma da “Bağımsızlık
ve Ahlâk” başlığını taşıyordu... Bu haftaki yazımı bu konuşmanın bir özeti
oluşturacak.
*** *** ***
“Bağımsızlık” ve “ahlâk” kavramlarını neden bir arada düşünüyorum? Kitap
kulübündeki konuşmamda da söyledim, bu konuda çıkış noktam Atatürk’ün “Hürriyet
ve İstiklal Benim Karakterimdir” özdeyişi olmuştur... Başlangıçta, belki çoğumuz
gibi ben de bu sözleri siyasal içerikli bir özdeyiş, bir slogan gibi algılardım.
Fakat Mustafa Kemal’in kişiliğine biraz daha yakından, bu kişiliğin çevresini
kuşatan klişelerden arındırarak baktığımızda, bu sözlerdeki “kişisel” vurguyu
algılarız. Başka bir deyişle, Mustafa Kemal’e ulusal önder kimliğini kazandıran
özellik, bağımsız ve özgür kişiliğidir. Bağımsızlığın ve özgürlüğün anlamını
kendi kişiliğinde duyumsayıp yaşadığı için ait olduğu ulusun bağımsızlık ve
özgürlük savaşımına öncülük etme gereksinimini ve sorumluluğunu duymuştur..
Şimdi “bağımsızlık ahlâkı” kavramına daha yakından bakabiliriz...
*** *** ***
Bağımsızlık ahlâkı; anarşizm, sorumsuzluk ,aklına eseni yapma ya da yapmama
istenci değil, insan olma onuru, bilinci ve sorumluluğu demektir. Bu ise, her
şeyden önce, akıl ve aydınlanma bilincidir. Akıl ve aydınlanma, insan merkezli
dünya anlayışının temelleridir. Bu anlayış,
insana insanlık tarihinin bir parçası olduğunun onurunu, bilincini , aynı
zamanda da sorumluluğunu kazandırır. Ve böylece, bir entelektüel hastalığı ve
kaçaklık olan bireycilik ve anarşizme de, her türlü kulluk ve kölelik ahlâkına
da de aynı ölçüde karşıttır... “Özgürlük ve bağımsızlık benim kişiliğimdir”
diyen kişi, bu sözlerle, aklı ve aydınlanmayı tanımlamaktadır. Kurtuluş
savaşımızın ve cumhuriyet devrimlerinin; bu savaşa ve devrimlere önderlik etmiş
kişinin özgür ve bağımsız kişiliğiyle özdeşleşen asıl anlamı, amacı ve temel
felsefesi budur. Batı uygarlığının temelleri de akıl ve aydınlanma demek olan
“bağımsızlık ahlâkı”dır.
*** *** ***
Ülkenin bu gün geldiği ve günümüzdeki siyasal erkin ülkeyi sürüklemek
istediği nokta, çok açık olarak, bu temel felsefenin tam karşıtıdır. Bu günkü
siyasal iktidar sahipleri “bağımsızlık ahlâkı”nın değil kulluk ahlâkının
temsilcileridir. Eğitimleri,eğilimleri, kimlikleri, kişilikleri tam olarak
budur. Koşullar elverdiğince yaptıkları, yapmaya çalıştıkları ve yapacakları ,
bunun gereğidir. Öncelikle bilim ve eğitim kurumlarına saldırmaları rastlantı
değil, bilinçli,planlı tercihleridir.. TUBİTAK operasyonunun amacı bilimsel
araştırma özgürlüğüne, kurumun özerkliğine son vermekti.
YÖK ve üniversiteler konusunda amaçları üniversiteyi daha özgürleştirmek değil,
molla yetiştiren kurumlara dönüştürmektir. Bu gün bu amaçlar, aptal ya da
özellikle görmek istemeyen herkesin görebileceği bir açıklıkla ortadadır.
*** *** ***
Demokrasi sadece milletvekili seçimleri demek olmadığı gibi muhalefet etmek
de sadece parlamento içi muhalefetle sınırlandırılamaz. AKP yönetimi ülkeyi bir
parçalanma, yok olma uçurumuna sürüklüyor. Bu sürüklenişe karşı çıkmak sadece
yurttaş olma görevi değil, sözcüğün gerçek anlamıyla insan olma sorumluluğudur.
Her kurum, her aydın kişi bu görev ve sorumluluğun gereğini yerine getirmelidir.
Bu yönetimin iktidarı sona erinceye kadar ve ülkeye yapılabilecek kötülükleri en
aza indirebilmek için parlamento içi muhalefetle parlamento dışı toplumsal
muhalefetin güç birliği oluşturması öncelikli görevdir.
Daha da öncelikli görev, Milli Eğitim Bakanlığı makamında bulunan kişinin bu
makamdan bir an önce uzaklaştırılması için gerekli demokratik sürecin işlemesini
sağlamaktır.
Bunlar başarılamıyorsa, temelinde bağımsızlık ahlâkı bulunan bir cumhuriyetin
yurttaşları olmaya layık olmadığımızı içimize sindirmemiz gerekiyor.
Ataol Behramoğlu /Cumartesi Yazıları/080504
Bu sürüklenişe karşı çıkmak sadece yurttaş olmanın değil, sözcüğün gerçek
anlamıyla insan olmanın gereğidir. AKP’ye karşı muhalefet parlamento içiyle
sınırlı kalmamalı, parlamento dışı
toplumsal muhalefet en etkin biçimde kendini duyurmalıdır. İçinde bulunduğumuz
durumun acil gereksimi ise, bu Milli Eğitim Bakanı’nın artık bir an bile bu
görevde kalmaması gerektiğidir.