DİNCİ POLİS DEVLETİNE DOĞRU
Fransa’da yaşayan İranlı çizer Marjane Satrapi ile Fransız meslektaşı Vincent
Parannaud’nun ortak ürünü “Persepolis”i görmüş olmalısınız.
Bu bir çizgi film.
Fakat yarattığı duygu öylesine gerçek ki bir süre sonra kendinizi filmin
kahramanlarından biri gibi görmeye başlıyorsunuz.
Böyle hissetmenizin bir nedeni daha var:
Filmde anlatılan “İslam devrimi” öncesi ve bu “devrim”in süreçlerindeki İran’la
günümüz Türkiye’si arasındaki çarpıcı benzerlikler…
Bunlardan birkaç tanesini sıralayalım:
Orada da bizdeki gibi “sol” yaklaşan tehlikenin farkında değil.
Kendini şah karşıtlığına, proletarya devrimi sloganlarına kaptırmış, gerisini
umursamıyor.
Orada da bizdeki gibi iflah olmaz iyimserler var.
Bu iyimserler, dinciler iktidarı ele geçirip cinayetler işlemeye başladığında
bile her şeyin düzeleceğine inanmayı sürdürmekteler.
Orada da bizdeki gibi, önce yavaştan, giderek hızlanan bir süreçte, gündelik
yaşam dinselleşiyor.
Ve bizdeki gibi, kadınların kapanmasıyla başlıyor bu değişim.
Fakat haksızlık etmiş olmamak için, ya da filmin yaratıcıları atlamış
olduğundan, bizde hem de sürüsüne bereket bir şeyi İran’ı anlatan filmde
göremediğimi söylemeliyim:
Kaypak, oportünist, omurgasız “aydın” tipleri…
“Persepolis”te bunlar yok.
İranlı devrimci aydın değişmiyor.
İnançlarından ödün vermiyor.
Hatasının, öngörüsüzlüğünün cezasını idam edilerek çekerken de devrimci
inançlarına bağlı kalıyor.
Kökten dincinin kuyruğuna takılmıyor. Ona yaltaklanmıyor. Onun
uşaklığını,dalkavukluğunu yapmıyor.
Bence bu olgu, bizim ülkemiz için ne kadar iç karartıcıysa, İran için o ölçüde
umut vericidir.
Hatasını anlayan İranlı devrimci aydın, gerici, dinci despotluğu eninde sonunda
yıkmayı başaracaktır…
*** *** ***
Yine çizgi filmden esinlenerek, İran’da kökten dinciliğin örgütlenmesiyle
bizdeki örgütlenme arasındaki bir benzerliğin altını çizelim.
Filmdeki “cam silicisi”,bir başka deyişle “hizmetçi”, yeni düzenin polisi olarak
eski düzendeki efendinin karşısına çıkıyor.
Bir anda onun efendisi konumuna yükseliyor.
Bu dönüşümün “bir anda” olamayacağı, sessiz ve derinden bir ön çalışmanın ürünü
olduğu çok açık…
Günümüz Türkiye’sinde de bu türden çevrelerin, her alanda, nasıl bir örgütlenme
etkinliği içinde oldukları gözler önünde.,.
Gözle görülenlerin yanında bir de görülemeyenler, sessiz ve derinden çalışmalar
var.
Tarikatlar, tekkeler, dinci belediyelerin kanatları altında palazlanıp
örgütlenen çıkar çevreleri, bunlardan akla ilk gelebilecek olanlar…
Durumu uygun gördüklerinde bu gruplardan her birinin ve tek tek her kişinin,
önceden(şimdiden) belirlenmiş görevlerini üstlenmeye hazırlıklı olduklarından
kuşku duymamak gerek…
*** *** ***
Bununla birlikte, ülkemizde İran’dakiyle benzeşmeyen bir başka durum daha söz
konusu.
Daha mı iyi daha mı kötü siz karar verin…
Bizde dincilik her hangi bir “devrim”e gerek kalmadan, “demokrasi” içinde
mevziler kazandı…
İktidar olmayı bile başardı…
Ayrıca dinci milisler kurmaya gerek kalmaksızın eldeki devlet güçlerini
milisleştirmeye yöneldi…
2007’nin ve bu yılın bir Mayıslarındaki polis şiddeti, acımasızlığı, kıyıcılığı
başka nasıl açıklanır?
Mardin’deki, Trabzon’daki cinayetleri, Hrant Dink’in katledilmesini, Danıştay
saldırısını ve cinayetini, Cumhuriyet’e saldırıları bir de bu açıdan irdelemek
acaba nasıl olur?
Paksüt çiftinin ortaya çıkardığı, mızrağın çuvala sığdırılamayacağı kadar
ortadaki “telekulak” olayı, AKP’yi kapatma davasıyla birlikte düşünüldüğünde,
polisin “taraf”sızlığını yitirmiş olmasından başka neyin kanıtı olabilir?
*** *** ***
Toplum “ergenekon” masallarıyla uyuşturulup uyutulmaktayken dinci polis
devletinin kolları Danıştay’ından Yargıtay’ına, oradan Anayasa Mahkemesine, tüm
yüksek yargıyı kıskaca almaya, boğup yok etmeye yöneldi…
Sıra kuşkusuz Ordu’ya da gelecektir…
O zaman işbirlikçi aydın tayfasının ve dışarıdaki destekçilerinin istedikleri
demokrasi gerçekleşecek ve dinci polis devleti ülkeye zaten tümüyle egemen
olacağından, sonuçta burada ve orada yapılanlar (ve yapılacaklar) arasında fark
bulunmasa da, İran İslam Devrimi modeline gerek kalmayacaktır…
Ataol Behramoğlu/”Cumartesi Yazıları”/170508