ÖLÜMÜNÜN 10. YILINDA A. KADİR VE ŞİİRİ

A. Kadir (Abdülkadir Meriçboyu) 1917'de İstanbul'da (Eyüp) doğdu. 1985'te, yine İstanbul'da, Göztepe'deki evinde yaşama veda etti. Benim baba evi de Göztepe'de olduğu için Kadir ağabeyle 1970'li yıllarda sık sık görüşür, bana her zaman bir akraba evinin sı¬caklığını duyuran alçakgönüllüce ve zevkle döşenmiş ışıklı evlerinde kahvelerimizi yudumlayarak şiirden, hayattan, dünyadan ve en çok da ülkemizden konuşurduk.

Kadir ağabeyden bende kalan en yoğun izlenim, onun mutlu bir insan oluşuydu... Çok genç yaşta, Harp Okulu öğrencisiyken, Nâzım Hikmet'e yönelik komplonun kurbanlarından biri olarak tutuklanıp hapis yatmasına, sonraki yıllar da sürgünlerle, yoksulluklarla ve yine polis baskılarıyla geçmiş olmasına karşın, o mutlu bir insandı... Yu¬dumladığı kahve, tüttürdüğü sigara, okuduğu, çevirdiği, ya da yazdı¬ğı şiir hep mutluluk duyarak yaptığı şeylerdi... Konuşurken de söz¬cüklerin sanki tek tek tadını çıkardığını hissederdiniz... Ben çok az insanda, ondaki kadar sade, gösterişsiz, gürültüsüz patırtısız, ama aynı ölçüde de derin, saygılı, içten, elle tutulurcasına somut bir yaşa¬ma sevinci, hayata bağlılık gördüm...

Belleğimden hiç silinmeyen şiirlerinden biri, 1943 tarihli "Hatır¬lamak" tır:

"Bazan içimde nasıl,
biliyor musun,
bir tuhaflık duyarım.
Hani bir şey hatırlamak:
Bir çiçek,
bir pencere,
bir sıcaklık.
Ne bileyim ben
bir sürü şeyler işte.
Bizim nelerimiz yoktu ki kardeş!
Çocuklarımız, karımız, kitaplarımız.
Benim kitaplar şu yanda dururdu, şöyle.
Ne oldular dersin"
"Benimkisi kâfir,
bir turşu kurardı,
parmaklarını yersin."

Eğer tek bir şiirle bir şairin kişiliğini ve şiirinin özelliklerini irde¬lemek gerekse, ben A. Kadir için, ilk bakışta belki gösterişsiz, fakat incelik dolu bu şiiri seçerdim.

"Hatırlamak"ta iki kişi konuşmaktadır. Hapiste, sürgünde, belki cephededirler.. Geride bıraktıkları şeylerden özlemle söz etmekte¬dirler. Bu şeyler, "bir çiçek, bir pencere, bir sıcaklık"tır... Günlük ya¬şama dair, sıradan nesneler, duygular... Ve yine bu şeylere bağlı olarak, "çocukları, karıları, kitapları"... Sonra o ansızın, beklenmedik, unutulmaz son üç dize... Bu son dizelerin şiirin bütününe bağlanışın¬daki çarpıcı psikolojik süreç, şiire az rastlanır bir etki ve inandırıcılık gücü kazandırmaktadır... Şiirin bütünündeki, özellikle de yine bu son üç dizedeki dil ve sözcükler de ayrıca üzerinde durulmaya değer.

"Benimkisi", "kâfir", "turşu kurmak",. "parmaklarını yemek" vb. halk dili, konuşma dili sözcükleri ve deyimleri ender rastlanır bir do¬ğallıkla şiir dili oluvermiştir...

"Militan" dergisinin A. Kadir'e ayırdığımız Mart 1976 tarihli 15. sayısında ben ve N. Behram, onunla bir söyleşi yapmıştık. Nâzım Hikmet'e ve şiirine büyük hayranlığının yanı sıra, kendi özgün şiiri¬nin kökleri; halk diline, türkü ve ağıtlara yakınlığı; şiiriyle kişiliğinin bire bir ilişkisi konularında önemli ipuçları var bu söyleşide. Kendi sözleriyle "beylik propagandanın kesinlikle olmadığı; slogandan, bağnazlıktan hep uzak" bir şiirdir A. Kadir'inki. Ve aynı söyleşide benim bir tanımlamamla : "... sosyalist dünya görüşüne yaslanan; fakat aynı zamanda insan tekinin otantik yaşamasında kaynaklanan duygular ve düşüncelerle yoğrulmuş; lirizmle öfke karışımı bir şiir. Halk türkülerinin söyleyişlerine çok yakın söyleyişler. Ve imajların, doğa betimlerinin yer aldığı özgün bir şiir."

Nâzım Hikmet'in, açlık grevinden vazgeçtiği ve Cerrahpaşa Hastanesi'nde yatmakta olduğu günlerde ziyaretine gelen A. Kadir'e ilk sözleri şu olmuş: "Yahu Kadir, nasıl döndün sürgünden? Senin İs¬tanbul'a sağ döneceğine hiç inanmıyordum!"

A. Kadir'le "Militan"daki söyleşimiz ise onun şu sözleriyle biti¬yordu: "İstanbul'a sağ döndüm. Ve bir insanın, bir halk adamının yapması lazım gelen nedirse, ekmeğini kazanmak, bir iş güç sahibi olmak, çoluk çocuk sahibi olmak, evlenmek, hayata karışmak ve ba¬şardım bunu. Babıâli Caddesi'nden yirmi beş yıldır bir forma yere düşürmeden, bir yere on para borç takmadan sıyrıldım. Ama hep anam ve Nâzım beni gözlerlermiş gibi gelirdi bana... Bir şey olacak mı, sürçecek mi, bir hata yapacak mı diye..."

A. Kadir'in başarı anlayışı buydu... Bir insanın zaten en doğal hakkı olan şeyleri yapabilmek... Mutluydu... Çünkü bütün engelle¬melere, bütün yok etme çabalarına karşın, o ayakta kalabilmeyi, namuslu kalabilmeyi ve bir insanın en doğal hakları olan, en doğal, en sade mutlulukları tatmayı başarabilmişti...

Bu pırıl pırıl insanın, namuslu ve büyük şairin mutluluğu 1980 askeri darbesini izleyen günlerde yaşadıklarından sonra gözle görü¬lürcesine gölgelendi. O sırada altmışını geçmiş bir seçkin sanat kül¬tür adamını, "İliada"nın ve "Odysseia"nın Türkçe'ye hayranlık veri¬ci uyarlamasına büyük emek vermiş bir dil ve şiir ustasını darbenin hemen ertesi günü gözaltına alarak bir askeri kışlanın zindanında başka tutuklularla birlikte haftalarca ve çamaşır değiştirilmesine bile olanak verilmeyen en aşağılayıcı koşullarda gözaltında tutanlar, bir gece gözleri bağlı olarak dışarı çıkarıp kurşuna dizme senaryosu uy¬gulayanlar, başkalarına yapılan işkencelere tanık edenler; ondaki ya¬şama sevincini, mutluluğu zedelemeyi başarabildiler. Bu acı, akıl almaz olaylardan sonra sağlığı da gözle görülürcesine kötüleşti. 1985'teki ölümü ise, hiç kuşkusuz, faşist cuntanın cürüm listesinde yazılıdır.
 

Cumhuriyet, 15.3.1995)