EDEBİYATIN ETKİSİ

Edebiyatın etkisi nedir? Nasıldır? Kaynakları, sonuçları ne¬lerdir? Çok şey söylenebilecek bir konu. Ama ben, bizi bugün ya¬kından ilgilendiren iki önemli noktaya, edebiyatsal etkinin iki te¬mel niteliğine değinmekle yetineceğim. Bunlardan birincisi, söz konusu etkinin derinliğine oluşu, ötekisi de, denebilirse dolaylı bir nitelik taşıyışıdır.

Edebiyatsal etkinin derinliğine oluşu, gerek bir insan tekinin yaşamı, gerekse bütün bir insanlık tarihi kapsamı içinde izlenebi¬lir. Bugünkü kişiliklerimizin oluşmasında katkıları bulunan ya¬zarlar vardır. Bir insan kişiliğinin oluşmasında rol oynayan katkı ise, gelip geçici bir etkilenmenin ötesinde anlam taşır. İlkokul, or¬taokul, lise çağlarında okuduğumuz yazarları düşünelim. Çoğu¬nun izleri hâlâ canlıdır kafalarımızda… Çocukluğumuzda dinledi¬ğimiz hikâyeler, maniler, v.s.

Sözgelişi, bizim kuşaktan olup da Ömer Seyfettin'in "Di¬yet"ini, ya da Mahmut Yesari'nin "Çulluk"unu, yıllarca önce okul kitaplarında okuduğumuz bu hikâyeleri anımsamayan var mıdır? Ali'nin korkunç onuru hala ürpertmez mi içimizi? Ya da vurulan çulluk için duyduğumuz merhamet hâlâ bir burukluk de¬ğil midir yüreğimizde? Örnekleri çoğaltmaya gerek yok. Diyelim, benim kişiliğimde derinliğine yer etmiş yapıtlar bunlardır da, bir başka kimse başka yapıtlardan etkilenmiştir böylesine. Ama he¬pimizin yaşamında, derinliğine etkisi altında kaldığımız, bir baş¬ka deyişle, kişiliklerimizin oluşmasında katkıları bulunan yazar¬lar vardır. Sorunu bütün bir insanlık tarihi kapsamı içinde ele al¬dığımız zaman da, art arda gelen kuşaklar üzerinde etkilerini sürdüren, insanlığı derinliğine etkileyen yazarlar bulunduğunu görü¬rüz.

Edebiyatsal etkinin dolaylılığını anlatmaksa biraz daha güç. Çünkü sanırım, edebiyatın kendine özgülüğü ile, edebiyatın ede¬biyat oluşu ile daha da yakından ilgili bir sorun bu. Bir örnek, bu konudaki düşüncelerimi açıklamama yardım edecektir sanırım. Puşkin'le ilgili bir örnek:

Sonradan okunan soruşturma tutanaklarında görüldüğü üze¬re, Dekabrist ayaklanma bastırıldıktan sonra sorguya çekilen devrimcilerin çoğu Rileyev'in, Puşkin'in şiirlerini okuyarak Çarlı¬ğı devirmek düşüncesini benimsediklerini söylemişlerdi. Puşkin, ayaklanmaya katılmadığı halde -gerçi sürgündeydi o sırada- Çar tarafından sorguya çekilmişti bunun üzerine. Rileyev, Çarlığı devirmek gerektiğini şiirlerinde açıkça belirten bir şairdi. Dekab¬ristlerin onun şiirinden etkilenmeleri olağandı. Zaten Rileyev, ayaklanmaya eylemsel olarak da katılmış ve darağacında can ver¬mişti. Oysa Puşkin hiçbir zaman açıkça söz etmemişti Çarlığın devrilmesi gerektiğinden. Öyleyse neydi bu etkinin nedeni? Sor¬guya çekilen pek çok devrimci, neden Puşkin'in şiirlerini okuya¬rak devrimci bir bilince ulaştıklarını söylemişlerdi?

Bu soruyu şöyle yanıtlayacağım ben: Çarlığın devrilmesi ge¬rektiğinden belki hiçbir zaman açıkça söz etmemişti ama, yazdığı her şeyde öyle alışılmadık bir şey, öyle yepyeni bir şey vardı ki Puşkin'in, köhnemiş Çarlık düzenini devirmek isteyen genç ku¬şakların duyarlıklarıyla tıpatıp çakışıyordu bu. Puşkin ister aşk¬tan, ister doğadan, ister tarihsel bir olaydan, ister toplumsal bir haksızlıktan söz etsin, yazdığı her bir satırda o dönem Rusya'sının özgürlükçü düşünceleri somutlanıyor, yüceliyor, dirileşiyor, hatta çok kez onun yapıtlarında buluyordu kaynaklarını. Ri¬leyev'in öfkeli, namuslu, yiğit ama çok kez sığ şiirlerinin yanı sıra ve onlardan çok daha fazla, Puşkin'in yepyeni bir yalınlık, yepye¬ni bir zekayla ışıldayan şiirleri yayılıyordu gençlik çevrelerinde, kışlalarda, yani o dönem Rusya'sının devrim ocaklarında. Bu ya¬pıtlar, o zamana kadar Rusya'da egemen edebiyat akımı olan sa¬ray edebiyatçılığını, Derjavin, Jukovski gibi şairlerin tumturaklı, yaldızlı edalarını ya da hastalıklı romantizmlerini yerle bir edi¬yor, sağlıklı, yepyeni bir duyarlık getiriyordu Rus hayatına. Çarlığı devirmek isteyen özgürlükçü gençlik, konuları ne olursa olsun, özlediği bir yalınlık, duruluk, aydınlık, zekâ ve espri gücü bulu¬yordu Puşkin'in yapıtlarında. Böylece bu yapıtlar, dolaylı olarak Çarlık düzenini devirmek duygularını körüklüyor, besliyor, hatta yaratıyordu bu duyguları. Devrim tarihleriyle edebiyat tarihleri karşılaştırmalı olarak incelendiğinde, buna benzer çok örnek gö¬rülecektir hiç kuşkusuz.

Edebiyatsal etkinin dolaylılığını, az önce verdiğim iki örneği, Ömer Seyfettin'le Mahmut Yesari'nin hikâyelerini yeniden de¬ğerlendirerek, başka bir açıdan da kanıtlayabilirim. Ömer Seyfet¬tin'in hikâyesini okuduğunda sarsılan ortaokul öğrencisi büyüdü¬ğü zaman Ali'nin davranışını mantıklı bulmayacaktır artık. İlle de bir şey koparmak gerekecekse, kendi elini koparacağına pat¬ronun kafasını koparmasının daha yerinde olacağını düşünecek¬tir belki. Yada büyüyen ortaokul öğrencisi, insanların kitle halin¬de öldürüldüğü bir dünyada bir kuşun ölümü karşısında sarsılma¬yacaktır belki. Ama bütün bunlar önemini azaltmayacaktır o iki hikâyenin. Çünkü büyüyen ortaokul öğrencisi, bugün sömürüye karşı insan emeğini, insan onurunu savunuyorsa, ya da emperya¬lizmin cinayetleri karşısında sarsılıyorsa, onun bu duyarlığa gelmesinde yıllarca önce okuduğu o iki küçük hikâyenin katkıları olduğunu sezinlemektedir.

Edebiyatsal etkinin dolaylılığı konusunda düşülebilecek önemli bir yanılgı, bu dolaylılığı, simgecilikle, hatta belki korkak¬lıkla karıştırmak olacaktır. Hiç ilgisi yok oysa. Edebiyatsal etki¬nin şu anlatmaya çalıştığım kavrayış çerçevesinde dolaylı bir nite¬lik taşıyışı, edebiyatın edebiyat olmasından başka bir şeyle ilgili değildir. Çünkü ister şair, ister hikâyeci, ister romancı olsun, ede¬biyatçı (ve belki daha çok şair), bir düşünceden çok bir duyarlığı yazan kişidir. Çoğu kez, yazarı aşan yönsemeleri vardır bu duyar¬lığın. Ama yazar düşünsel planda devrimciyse, duyarlığın zaman zaman alıp başını belirsiz yerlere gitmesinden korkmamak gere¬kir. Çünkü hayatın ileriye doğru fırlama gücünün güvencesidir bu yönsemeler. Edebiyatsal etkinin dolaylılığı derken, bilimsel bir yapıtın dolaysız, düşünsel etkisinden farklı olan, edebiyatın edebiyat olmasından doğan böyle bir şeyi amaçlamaktayım işte.

Biz hareketimizin başlangıcından beri, toplumcu bir edebi¬yatın savunuculuğunu yaparken edebiyatın temel özelliklerini gözden ırak tutmuyor, diyalektik düşüncenin doğal sonucu olma¬sı gereken böyle bir anlayışı örneklemeye çalışıyoruz. Geçici ba¬şarılara götüren yolları değil, devrimin kültür birikimi'ni sağlaya¬cak çetin yolu araştırıyoruz. Dar kafalı, angaje burjuva yazarları¬nın bu tavrımızı kavrayamamaları, bize karşı yürütmeye çabala¬dıkları polemiklerde, çamur atmanın ya da basmakalıp suçlama¬ların ötesine geçememeleri bundandır. Başka türlü olsa, kavga¬mızın anlamı kalmazdı. Buna karşılık, halkımızın devrimci müca¬delesine güç katacak, ışık tutacak, ona kaynaklık edecek nitelikte bir edebiyat ortamının yaratılmasına katkıda bulunmak isteyen arkadaşlarınsa, edebiyatın temel sorunları üzerine daha çok dü¬şünmeleri gerekir.

(Halkın Dostları, Sayı 14, Mayıs 1971)