“HER ŞEY YERLİ YERİNDE”...(*)

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Her Şey Yerli Yerinde”si Türk edebiyatının en sevdiğim şiirlerindendir.
Bir şiiri neden sevdiğimizi açıklamak pek kolay olmasa gerek.
Bir şiiri sevmemizi oluşturan öğeler bir şiirin oluşum süreçlerindeki kadar karmaşık olabilir. Ya da, bir şiiri şiir ve o şiir kılan öğeler kadar...
Yine de, deneme çalışayım:
Sanıyorum ki bu şiirde beni en çok etkileyen, “zaman” kavramıyla ilgili yaklaşımdır.
Zamanın hem geçen hem sanki duran bir şey olması.
Ya da, biz geçiyoruz ama nesneler o kadar çabuk geçmiyor.
Geçseler de, bizim yaşadıklarımız kadar kısa değil ömürleri.
Yaşadıklarımızın tanıkları olan nesnelere bu yaşantıların sinmiş olması, artık geçmiş olan şeyin geçmiş olmasının acısını arttırıyor...
Yaşantıları sanki hem yok hem var kılıyor...
“Rüyası ömrümüzün çünkü eşyaya siner” dizesi, şiirin kanımca omurgasını oluşturan bu dize(imge), bunun en özlü anlatımıdır.
“Ömrümüzün rüyası”, ömrün kendisinin bir rüya olmasından başka bir şey değildir...
Fakat bu rüya, ona tanık olan eşyaya sinerek sanki somutlaşıyor...
Oysa bu somutluk da rüyadan başka bir şey değildir... Geçmiş olan bir şeyin yansımasıdır çünkü...
“Eşya aksetmiş gibi tılsımlı bir uykudan...” dizesi(imgesi) bu duygunun anlatımıdır...
“Tılsımlı uyku” sözü üzerinde duralım:
Şiirde, bir yaz gününün betimidir bu, bir güz öncesinde anımsanan geçmiş bir yaz gününün....
Somut ve soyut yine karışıyor birbirine, birbiri içinde eriyor...
Zaman böyle bir şeydir çünkü, hem var hem yoktur...
Geçmekte olan şey bir an bir somutluktur ve hızla anıya dönüşür...
“Tılsımlı uyku” yaşamım kendisidir aynı zamanda...
Gölgede uyuyan sevgili, evi sarmış olan sarmaşıklar ve böcek sesleri.... hem bir yaz günü uykusunun, hem yaşam dediğimiz o tılsımlı uykunun betimleridir...
Tıpkı somut ve soyut gibi, şimdiki zaman ve geçmiş zaman birbirine karışmış, birbirinin
içinde erimiştir...
Ama geçmiş zamanın şimdinin içinde erimesi, ya da “eşyaya sinmiş” olması onun geçmiş olmasının kederini azaltmıyor. Bir avuntu olamıyor... Tersine, çoğaltıyor bu kederi...
Çünkü hiçbir şey, yitip gitmiş olan yaşantıyı canlandıramaz...
Her şeyin yerli yerinde oluşu, bir dolabın “azapta bir ruh gibi” durmaksızın gıcırdaması ve uçuşan kuru güz yaprakları sonsuzca yitip gitmiş olan bir yazın, bir aşkın avuntusuz simgeleridir...

Tanpınar’ın görece olarak az bilinen bir şiiridir bu.
Genelde de şiirlerinden çok romanlarıyla önemsenen bir yazardır Tanpınar.
“Her Şey Yerli Yerinde” başta olmak üzere, birkaç başka şiirinde de(“Bütün Yaz”, “Mavi,Maviydi Gökyüzü”) beni etkileyen , bu geçmiş yaz imgesidir.
Ustası Yahya Kemal’in “Geçmiş Yaz”ıyla Tanpınar’ın geçmiş yazlarını karşılaştırmak ilginç
olurdu.
Yahya Kemal’de geçmiş yaz, acıtan bir duygu değil, sanki sadece estetik(plastik) bir öğe, bir imgedir...
“Mehtap, iri güller ve senin en güzel aksin/Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde”...
“Bir rüya”nın “velhasıl” “yerli yerinde” duruyor olması, ona sanki bir ölümsüzlük kazandırmakta, ama aynı zamanda da bu rüyayı sanki hiç yaşanmamış kılmaktadır...
Tanpınar’ın geçmiş yazlarındaki insanca somutluğu, Yahya Kemal’in geçmiş yazında bulamıyoruz...
Bu nedenle, “rüya” kavramı da(ya da imgesi) her iki şairde farklı içeriktedir.
Yaşantıyı “rüya” kılan onun geçici oluşudur...

Tanpınar’ın rüyası, keder dolu bir anımsayışla birliktedir...
Çünkü gerçekten yaşanmıştır, eşyaya sinecek kadar...
Yahya Kemal’deki rüya ise, tıpkı mehtap ya da iri güller, ya da sevgilinin en güzel yansıması gibi, sanki salt estetik(plastik) bir öğedir ve sanki yaşandığında da öyle yaşanmış, ya da belki hiç yaşanmamış bir şey, bir tema’dır...

Tanpınar’ın görece olarak az bilinen, pek dikkat çekmemiş olan bu şiirini benim özellikle sevişimin nedeni ise, “geçen zaman”, genel olarak zaman konusunda onunla ortak bir duyarlıkta buluşmamız olsa gerek...
Bundan başka, “yaz”, mevsimler içinde en hüzün dolu olandır belki...
Çünkü aşkın kösnül yanını, tutkunun bedensel birleşmeye dönüşmesini (çiçeğin meyveye dönüşmesini), doyumu ve tembelliği yazın yaşar; ama bu “rüya”nın güz’le sona ereceğini de, gizliden gizliye, en çok yine yazın duyumsarız...
İlkbaharın geçiciliği gençliğin geçiciliği gibiyse , yazın geçiciliği bütün bir ömrün geçiciliği gibidir ve kederi daha derin ve kalıcıdır bu nedenle de...
İlkbahar yaşantıları, sonradan anımsanamayacak kadar çabuk geçer...
Yaz ağır ve derin yaşanarak güzle birlikte ve daha yaz tümüyle geçip gitmeden anıya dönüşmeye başlar...
“Her Şey Yerli Yerinde”, zamanın geçiciliğiyle ilgili bu acıtan duyarlığın, somut-imgesel karşılığıyla, şiirimizdeki ender örneklerindendir...

*Nisan 2004. (“Almanya’da ‘Kult Gedichte“Kült Şiirler” adıyla yayınlanacak seçki için yazıldı. Türkçesi ilk kez yayınlanmaktadır.