KÖKSÜZLÜK

Yahya Kemal'in "Koca Mustafapaşa" adlı şiiri şu dizelerle so¬nuçlanır:

Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük.
Sızlatır bazı saatler dayanılmaz bir acı,
Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı.
Rûh arar başka teselli her esen rüzgârda

Ne yazık! Doğmuyoruz şimdi o topraklarda!

Yahya Kemal'in, üzerinde artık doğmadığımıza hayıflandığı top¬raklar, belki bir anlamda, Osmanlı İmparatorluğu'nun yitirilmiş top¬rakları; fakat şiirde belirtilmek istenen asıl anlamıyla, "Bu geniş ül¬kede, binlerce lâtif illerde, cedlerimizin bir yerde kökleşerek havaya resmini çizmiş oldukları mânevi varlık"tır... Yahya Kemal, "Koca Mustafapaşa" şiirinde, bu "mânevi varlık"ın şimdi sadece yoksul semtlerde duyumsandığını anlatır. Çünkü orada "Türkün asûde mi¬zaciyle Bizansın kederi karışarak bu yeri mağfiret (bağışlamak) ikli¬mi edinmiş "tir. Çünkü "kuru ekmekle bayat peyniri lezzetle yiyen", çeşmeden her su içerken: "Şükür Allaha" diyen insanlar yaşamakta¬dır orada. Ve bu insanlar "biraz ahşapla, biraz kerpiçten", yani "bir¬kaç hiç" ten "bu güzellikleri yapabilmiş"tir...

Yahya Kemal'de din kavramı, ulusu birleştiren kültürel bir kav¬ramdır. Nitekim birinin inançsızlığı ile ötekinin inançlılığının sonucu olarak gördüğü aydın ve halk kopukluğunu "Atik-Valdeden İnen Sokakta" adlı şiirinde şu dizelerle anlatır:

Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı...

Fransa'da Siyasal Bilimler Okulu'nda öğrenim gördükten sonra 1912'de (27 yaşında) ülkesine dönen Yahya Kemal, üniversitede (Darülfünun) öğretim görevlisi olmuştu. Bu sırada Ziya Gökalp de aynı yerde öğretim görevlisiydi (ve zaten Yahya Kemal'in öğretmen¬liği Gökalp'in aracılığı ile gerçekleşmişti). Türklüğün kökeni, ulusal kültür vb. konularda Gökalp'ten farklı düşünen Yahya Kemal'e göre: "Türkçemizin, mimarimizin, musikimizin, güzel hat sanatının şehir dekorlarımızın ve diğer büyük küçük bütün sanatlarımızın vasıl oldukları terakki, en çok Rum Selçukluluğu Anadolu'ya yerleştikten sonra ve Osmanlı asırlarında vücut bulmuş, bu muazzam terkip, Ru¬meli ve İstanbul anavatanla yekpare bir kütle olduktan sonra, hasılı yeni vatan, yeni şeraiti içinde milliyetimize yeni bir şekil verdikten sonra meydana gelmiştir." *

Yahya Kemal'in görüşleri, hiç kuşkusuz ki, tartışma konusudur. Fakat önemli olan, genç bir sanatçı ve kültür adamı olarak onun daha yüzyıl başlarında, ulusal varlık, ulusal kültür kavramları üzerinde düşünme gereksinimi duyması ve bu alandaki bulgularını şiirle¬rinde de yansıtabilmesidir. Yahya Kemal'in aruz kalıplan ve konuşu¬lan Türkçe arasında, çok iyi tanıdığı modern Batı şiirinin söyleyiş tatları, renkleri ve duyarlığını da katarak yarattığı sentez, çağdaş Türk şiir dili ve duyarlığının oluşumunda, o dönemin hiçbir şairiyle karşılaştırılamayacak ölçüde büyük bir adımdı. Yahya Kemal'in ba¬şarısının, daha sonraki bütün Cumhuriyet dönemi şiirimizde de ancak Nâzım Hikmet'in başarısıyla karşılaştırılabileceğini düşünüyorum.

Günümüzün genç şair ve yazarı, yine köksüz bir ortamda filiz vermeye çabalamaktadır. Yahya Kemal'in kaygıları ve belli bir sen¬teze ulaştırdığı bulguları, her zaman canlı bir tartışma konusu olabi¬lecekken, sanki çoktan edebiyat tarihinin artık üzerinde fazla düşünülmesi gerekmeyen bir konusu olmuş gibidir. Nâzım Hikmet'in, Bedrettin Destanı ve İnsan Manzaraları adlı yapıtları başta gelmek üzere, özde ve biçimde yarattığı sentezler devrimci yenilikler, ya üzerlerinde fazlaca düşünülmeden yüzeysel öykünmelere konu olmakta, ya sanki günümüz edebiyat ortamının dışında gibi durmakta¬dır. Günümüz şiirine genelde baktığımızda, ulusal ve evrensel öğele¬ri kaynaştıracak büyük sentez çabaları yerine, ya körü körüne Batı vb. öykünmeciliğinin, ya halk şiiri öğelerine ya da Divan şiiri sesleri¬ne öykünmelerin belli başlı modalar olma eğilimi taşıdığını görüyo¬ruz.

Şiirde gözlemlediğimizin, sanatın, kültürün, ve siyasal yaşamın bütün alanları için söz konusu olduğunu düşünüyorum. Toplumun her alanında kuşakların birbirinden kopukluğunu, köksüzlüğü, sanki ulusal bir hastalık gibi yaşamaktayız. Geçmişi hiç bilmeden ya da yü¬zeysel bilgilerle yadsımak, gelecek konusunda ciddi bir kaygı taşı¬mamak, bugünü ise günübirlik öykünmecilikle idare etmek...

(Bilim ve Sanat, Temmuz 1981)

(*) Bkz. N. S. Banarlı, "Resimli Türk Edebiyatı Tarihi"