MELİH CEVDET ANDAY, LİRİZM VE BİLGELİK ÜZERİNE
Melih Cevdet Anday “lirism” adlı şiirini Verlaine’in “Şiiri Sanatı” adlı
şiirine karşı yazmış olmalıdır.
Bilindiği gibi Verlaine’in şiiri “musiki, her şeyden önce musiki” dizesiyle
başlar…
Anday’ın şiiri de “lirism her şeyden önce lirism” dizesiyle başlıyor…
Fakat şiirin devamında şairin amacının lirizmi övmek değil, onunla alay etmek
olduğunu anlıyoruz:
“………
Maddeden tarihten İsa’dan önce
Soldan önce, sağdan önce
Aç karnına bolca lirizm”
Anday’ın “Garip” ya da hemen sonrasındaki bir döneminin ürünlerinden olması
gereken bu şiirinin bulunduğu bir internet sitesinde “Döneceğim” adlı enikonu
lirik bir şiiriyle de karşılaştım.
İlk kez gördüğüm bu şiir daha da öncelerin,ilk gençlik, şiire ilk başlangıç
döneminin bir ürünü olmalı.
“Dağıtır saçlarını ve yalvarıp uzaktan
Mavi bir iklim gibi çağırır beni sesin
Tertemiz göklerinde dal dal erguvan açan
Rüyalarıma ışık ve özlem serpmektesin
Bir mayıs sabahını yaşayacak böcekler
Çılgın karanfillerle dolacak yeşil saksın
Ve sen bir fidan gibi yeşermiş olacaksın
Serin, çakıl yollarda kuşlar birikecekler.”
Son ilginç dize olmasa, bu şiirin bir ilk gençlik şiiri olarak bile Melih
Cevdet’in olduğundan kuşkulanabilirdim. (İnternet’te böyle karışıklıklar
olabiliyor çünkü.)
“Garip” üçlüsünün en az lirik şairidir Melih Cevdet.
Orhan Veli “Garip”öncesinde , Mehmet Ali Sel imzasıyla yayınlanan, bence çok
başarılı lirik şiirler yazmıştır.
Ne yazık ki kısa ömrünün son dönemlerinde yazdığı(“Akşama Doğru” vb.) kimi
şiirlerinde de lirik duyarlıklar eksik değildir.
Oktay Rifat’ın bütün dönemlerinde lirizmden çok uzak olmadığını düşünüyorum.
Buna karşın Melih Cevdet Anday, bütün dönemlerinde lirizmi kendinden uzak
tutmuştur.
Bunun sadece bir şiir anlayışı, bir yöntem seçimi mi, yoksa aynı zamanda bir
mizaç olgusu mu olduğu ayrıca irdelenebilir.
Fakat şairliğinin hiçbir döneminde lirizme yakın durmadığı yeterince açıktır.
Melih Cevdet Anday, yaratıcılığının bütün dönemlerinde bir düşünce şairi kimliği
gösteriyor.
Fakat bu “düşünce”nin başlangıçtan sona geçirdiği evrim süreçleri hem baş
döndürücü, hem şiir sanatı bakımından okul değerindedir.
Şiirinin en baştan en sona değişmez izleklerinden “ölüm”kavramının izini
sürelim…
Bu kavramın işlendiği ilk örneklerden biri olan “Ölmüş Bir Arkadaştan Mektup”,
“Garip” dönemi, ya da 40’lı yıllar şiirimizin(günlük konuşma dili rahatlığında
söylenmiş, alaysama ve şaşırtmaca öğeleri de taşıyan) sıradan sayılabilecek
örneklerinden biridir:
Eskisi gibi yaşıyorum
Gezerek, düşünerek..
Yalnız biletsiz biniyorum vapura, trene
Pazarlıksız alış veriş ediyorum.
Geceleri evimdeyim, rahatım yerinde
(Bir de sıkılınca pencereyi açabilsem)
Ah… başımı kaşımak, çiçek koparmak
El sıkmak istiyorum arada bir…
“Ölüm” adlı dört dizelik şiirin de ne zaman yazıldığını araştırmaya şu anda
olanağım yok. Fakat “Garip” döneminin söyleyiş tadını taşıyor olsa da, bu şiirde
kavramsaldan imgeye, ya da kavramsalın imgeye dönüştürülmesine yönelişin,
sonraki bir aşamanın ürünü ya da habercisi olduğu sanıyorum ki söylenebilir:
Maviyi anlarsın
Denizi anlarsın
Mavi denizi
Zor anlarsın
Melih Cevdet şiiri, giderek, tam da bu “kavramsal imgeye dönüştürülmesi
üzerinde yapılandırılacak ve ona, sanıyorum ki sadece bizim şiirimiz bakımından
değil, dünya şiiri ölçülerinde de özgünlüğünü ve saygınlığını kazandıracaktır.
“Tek Başına”yı baştan sona okuyalım:
Ölürken çocuklarımı unuttum
Küçük deniz kirpikleriyle sabah
Denedim bütün sabahları.
Sana sürgünümün şarabını bıraktım al
Mumlarını güzelliğin ve hiçliğin
Bir de kaygumun soluk ellerini.
Denedim bütün ölümleri
Ama görmedim büyülü ağaç
Ezilmiş sevdaların giysileri.
Sana ayrılığın yayını bıraktım al
Bir de adını bilmediğim gökyüzünü
Lamalar gibi koşar bozkırda.
Oysa ölümsüzlük şuracıkta,kar
Güneşi gibi doldurmuş odayı,basit,
Anlamsız ve tek başına.
Ayaklarım hayvan,üstüm başım bitki
Denedim bütün vakitleri al
Başka türlü geçmeyen bir vakitti
Burada tek bir tema’dan söz edilemez artık. Bütün bir yaşamdır söz konusu olan.
Ve kavramsal da felsefi(düşünsel) olanın üstüne yükselmiş, onu da içererek
imgeye dönüşmüştür.
“Ölüm” teması, “zaman” kavramı, “toplumsallık, toplumculuk”, Melih Cevdet Anday
şiirinin bu vb. temel izleklerinin oluşum süreçleri ayrı ayrı irdelenmelidir.
Melih Cevdet Anday kavramsalda derinleşir ve onu imgeye dönüştürürken, bilgesele
ulaşmayı da başarmıştır…
Bu sözcük hoşuna gider miydi.bilmiyorum.
Fakat son kitabı “Güneşte”deki şiirler, bilgenin ve şairin ürünleridir.
Kendi payıma şiirden hiç eksik olmayacağını, olmaması gerektiğini düşünsem de,
Melih Cevdet’in ulaştığı aşamanın yine de lirizmin üzerinde bir yer olduğunu
kabul etmek gerekir.
“Salyangoz”un son dizesinin söylediği gibi, “Yüreği tedirgin eden bilgelik…”tir
bu…
Ağustos 2006, Ohrid