ŞAİR VE ŞİİR ÜZERİNE…

Şair ve şiir konusu insanlığın tüm yaşamınca tartışılageldi… İsa'dan 400 yıl önce "Devlet"te Sokrates (ya da onun adının gölgesinde Platon), Hesiodos'un, Homeros'un, genel olarak şairlerin "masal"larından tedirgindir… "Hesiodos'a göre, Uranos çocuklarına karşı kötü davranmış, Kronos da babasından öç almış. Bu çirkin bir yalandır. Bence gerçek bile olsa, Uranos'un yaptıklarını, oğlundan çektiğini, aklı ermeyen küçüklere anlatmak şöyle dursun, böyle şeylerin sözünü bile etmek doğru değildir… tanrıların tanrılarla savaştıklarını, birbirlerine tuzak kurup boğuştuklarını söylememeli; gerçekten olmuş şeyler de değil bunlar…"

Sokrates'e (Platon'a) göre, şairler yalancıdır… Onlar "Çocuklara iyilik yolunu gösterecek masallar düzmeye", "Masallarda da ne olduğunu bilmediğimiz bir eski gerçeği, bize en uygun gelen biçime sokmaya" zorlanmalıdır… ("Devlet", Çev. S. Eyuboğlu- M. Ali Cimcoz, Remzi Kitabevi 1975, 68-75. sayfalar.)

"Devlet"in yazılışından yaklaşık bin yıl sonra, "Kuran'ı Kerim"de şiire ve şaire geniş yer verilmiştir… Ünlü "Şuara Suresi"nin (26. sure) 224-227. ayetlerine göre "Şairler gerçekten çok hayale, hatta kuruntuya dayanarak konuşan insanlardır…" (Bkz. Yaşar Nuri Öztürk, "Kuran'ı Kerim Ansiklopedisi, s. 294). O şairlere aklı az ve azgınlar uyar/ Görmez misin ki ônlar sersemce her vadide/ Dolaşırlar. Bilgiye değillerdir havi de. / Yapmadıkları şeyi söylerler." (Bkz. Tanrı Buyruğu OKU "Kuran", nazım çeviri, R. Çiloğlu, Oku Yayınevi 1987, 435-436. sayfalar). "Arşın anahtarları şairlerin diline konmuştur" sözleri de İslam Peygamberi'ne ait olmakla birlikte "Kuran, erişilmezliğini sözdeki ahenk güzelliği yanında, sözün muhtevasındaki tutarlılık ve isabete de dayandırır ve şiiri, bu ikincide yetersiz veya bundan tamamen yoksun olduğu için vahyin altında görür. Şuara suresi 224 ve devamı ayetler bu inceliğe dikkat çekmektedir. Bu ayetler söz güzelliğinin kuruntu ve tutarsızlığı, hatta ikiyüzlülüğü örtebileceğini ve bu yüzden şairi izleyenlerin hayal kırıklığına ve bazen sapıklık ve azgınlığa maruz kalabileceklerini ifade etmektedir." (Bk. Y. N. Öztürk, aynı yapıt, s. 295-296).

"Devlet"teki öneri, şairin "iyilik yolunu gösterecek güzel masallar düzmeye zorlanması", totaliter yönetimlerin de yaklaşımıdır… Sanatsal yeteneğin doğallık ve kişiselliğiyle böyle bir zorlamanın bağdaşmazlığı yeterince açıktır. "Kuran"da şairlere yöneltilen "hayalcilik, kuruntuculuk" vb. suçlamalar da Muhammed'in o dönemde "bir tür kâhin" sayılan Arap şairlerine karşı iktidar mücadelesiyle açıklanabilir. Fakat, bütün bunlarla birlikte, şiiri sadece güzel bir söz, şairi de sadece bir güzel söz ustası olarak tanımlamak yeterli midir? Şiir sadece hayallerle, duygularla mı beslenir? Şairin, kişisel hayalleri ve düşünceleriyle birlikte, nesnel gerçekliği yaratma zorunluluğu yok mudur? Böyle bir zorunluluk varsa, bunun sınırları ve özellikleri nelerdir? Şiirdeki gerçeklik, bu gerçekliğin uyaklar, benzetmeler vb. söz ve biçim ustalıklarıyla bezenmiş olmasından mı ibarettir? Şiirde duygunun, duygusallığın yeri ve ölçüsü ne olmalıdır? Şiirde düşünce ve duygu arasındaki ilişki ve denge nedir ve nasıl sağlanır? Görüldüğü gibi, şiir ve şair üzerine düşünmek, bizi altından kolayca kalkılamayacak bir dizi soruyla karşı karşıya bırakmaktadır…

Gerçekçi şair, gözlemlerini, duygularını, düşüncelerini, sezgilerini, her gerçek şair gibi, bütün bunların sentezi demek olan "imge"ye dönüştürmeyi başarabilmelidir… Fakat gerçekliğin dayattığı sorulara karşılık verebilmek, başka bir deyişle, imgelerimizi sadece duyarlılığımız ya da kişisel hayallerimizle değil, aynı zamanda nesnel gerçeklikle yoğurabilmek için, bu gerçekliğin bilgisine de sahip olmak gerekiyor…

Bosna yazı disizinin başlığı benim buluşum değil…(*) "Şair gözüyle…" sözünü başlangıçta yadırgadım; bunu gazetede arkadaşlara da söyledim… Tedirginliğim, toplumumuzda, şiir ve şair konusundaki oldukça daraltıcı yüzeysel yaklaşımlardan kaynaklanıyordu…
Bosna-Hersek gezisinde görüp yaşadıklarım beni şair duyarlılığımla da derinden etkiledi… Yazılarda bu duyarlılığın izleri umarım görülebilecektir… Fakat gerçekliği yansıtabilme kaygısıyla, nesnel bilgilere belki gereğinden çok yer verdim… Okurlar bu kaygımı, gerçekçi bir şairin şiir de aralarında olmak üzere bütün yazılarındaki temel kaygısını anlayıp paylaşabildikleri ölçüde, "şair gözüyle" sözü de gerçek anlamını kazanacaktır…

(*) Cumhuriyet'te yayımlanan yazı dizisi: "Şair gözüyle Acılı Bosna". A. B.
2 Eylül 1995