ŞİİR ÇEVİRİSİNİN BAZI SORUNLARI ÜSTÜNE
Şiir çevirisi üstüne düşündüğümde aklıma hep yıllar önce Rusya’da dinlediğim bir
anekdot gelir.
Bir Gürcü bir ağacın altında oturmuş türkü söylüyor, bir yandan da ağlıyormuş.
Oradan geçen bir Rus, Gürcü’ye neden ağladığını sormuş.
Gürcü, türkünün sözlerinin çok acıklı olduğunu söylemiş.
Rus bu sözlerin ne olduğunu merak edince Gürcü Rusça’ya çevirmiş:
“Bir kuş uçup geldi, bir ağacın dalına kondu, azıcık dinlendi, sonra uçup
gitti.”
Rus, “Ben bu sözlerde acıklı bir şey göremedim!” diye şaşkınlığını belirtince;
Gürcü, “Haklısın,” diye yanıtlamış, “Rusçasında gerçekten de acıklı bir şey yok,
fakat Gürcücesi çok acıklı…”
Türkünün Gürcücesinin ne olduğunu bilmiyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse,
benim Türkçe çevirimde de acıklı bir şey yok. Fakat, “kuş”, “dal”, “ağaç”,
“biraz dinlenmek ve sonra uçup gitmek” sözcüklerinden; ya da bu denli yalın
birkaç sözcükten oluşan inanılmaz güzellikte ve çoğu kez de pek acıklı
türkülerimiz olduğuna emin alabilirsiniz.
Acıklılık nereden geliyor, ya da bir dilde acıklı olan bir başka dilde neden
acıklı olamıyor?
İşte, irdelenmesi, açımlanması, başlı başına bir kitap, pek çok kitap, sayısız
kitap dolduracak kadar çok yönlü, çok çetin bir soru.
Şiirin ne olup ne olmadığı yanıtlanması zaten yeterince güç bir soru iken, onun
bir dilden bir başka dile çevrilmesi sorununun, bu yanıtı daha da
güçleştireceğinde kuşku yok.
Çeviri etkinliği, genel olarak, bir dildeki anlamın bir başka dile aktarımı
olarak kabul edilir.
Sanatsal(yazınsal) olmayan, bir başka deyişle, şiir, öykü, roman vb. yazın
türlerinden birine ait olmayan bir metnin(yazının) çevirisi bakımından bu tanım
doğru sayılabilir.
Doğru sayılabilir dememin nedeni, en sıradan bir yazıda, bir tanıtım broşürü ya
da teknik bir açıklama metninde bile kimi kez, metnin içerdiği anlamın yanı sıra
az ya da çok üslûp öğeleri bulunabilmesindendir. Bu türden yazın dışı metinlerde
bile üslûp(anlatım) özelliklerinin göz ardı edilmesi, çeviride eksikliğe, anlam
kaymalarına yol açabilir.
Sanatsal bir metnin(şiir, roman, öykü vb.) çevirisinde ise, anlamla birlikte,
bir yapının(üslûbun, anlatımın) çevrilmesi söz konusudur.
Çünkü sanatsal-yazınsal bir metinde üslûp(yapı), anlamın dışında bir biçim
öğesi, anlama dışarıdan geçirilmiş bir kalıp değil, onun bileşeni, denebilir ki
özdeşidir.
Bir başka deyişle de, sanatsal metinlerde dil, sanat dışı metinlerdekinden
farklı olarak, anlamın dile getirilmesinin aracı değil, bu anlamın bütünleyici
parçası, o anlamın o anlam olarak oluşmasını sağlayan yapısal öğedir.
Bu nedenle, sanatsal bir metnin çevirisi, sadece anlamın değil, yapının da
çevirilmesi demektir.
Çok basit bir örnek vermek gerekirse, kısa cümlelerle yazan bir romancı,
cümleleri bağlaçlarla birleştirilerek çevrilirse, doğru bir çeviri yapılmış
olmayacaktır. Çünkü romanın öyküsü, romancının üslûbunun dışında bir yerde
değil, o üslûpla örülen, o üslûpsuz düşünülemeyecek bir şeydir.
Yeterince açık olan bu olguyu yazar ya da yapıt adlarıyla örneklemeyi gerekli
görmüyorum.
Bir öykü ya da romanın çevirisinde özgün metnin yapısal öğelerine( yazarın
üslûbuna) sadakat çevirinin başarısı için yeterli bir nedenken, şiir çevirisinde
bu sadakatin de böyle bir başarı elde etmek için de yeterli olmayabileceği
biliniyor…
Bir romanın, öykünün, ya da drama yapısının öyküsünü özetlemekle, o yapıt
hakkında yine de az çok fikir vermiş olabiliriz.
Şiir için bu kesinlikle olanaksızdır.
Baştaki anekdota dönersek, o birkaç sözcüklük şiirsel metinde bile çevirmen
sayısız tuzakla karşı karşıyadır.
Sözcükleri nasıl sıralamalı ki, özgün metindeki acıklılık kaybolmasın?
Acaba, bir başka dilde de etkili olabilmesi için, kuşun cinsini, ağacın türünü
belirtmek mi gerekiyor?
Daha açıklarsak, bir dildeki “ağaç” bir başka dilde “söğüt ağacı”;“kuş”, söz
gelimi “tarla kuşu” mu olmalı?
Tıpkı bunun gibi, “biraz dinlenmek”, “uçup gitmek” eylemlerini de yorumlamalı
mıyız?
Özgün metinde bu sözcükler, onları o dilde acıklı kılan bir mecaz mı(metaphor)
oluşturuyor?
Simgesel(symbolical) bir anlamları mı var?
Sözcükler aynen çevrildiklerinde özgün metindeki mecaz ya da simge aktarılmış
olmuyorsa, o mecaz ya da simgeye, çevrilen dilde başka karşılıklar mı bulmalı ?
Fakat bu durumda da özgün metinden uzaklaşılmış, uyarlamanın(adaptation) alanına
girilmiş, çevirmen-ihanet eden yakıştırması haklı çıkarılmış mı oluyor?
Bunlar sadece anlama ilişkin ve akla ilk elde gelen birkaç soru…
Şimdi de, yine az önceki anekdottaki türkü sözlerinin yapısal öğeleri(structural
elements)üstünde düşünmeye çalışalım…
Dizeler arasında uyaklar(rhyme), sesli ya da sessiz yinelemeleri(harmony vocalic
and consonant), başkaca ses benzeşimleri var mı?
Özgün metinde vurgular(accentuation) hangi sözcüklerin hangi hecelerinde?
Herhangi bir ölçüm(metre) söz konusu mu?
Bunlar da yapıya ilişkin sorulardan bazıları…
Görüldüğü gibi, birkaç dizelik şiirsel bir metinindeki anlamın bir başka dile
aktarılması, sanatsal olsun ya da olmasın, şiirsel olmayan bir metindeki anlamın
aktarılmasından çok daha fazla sayıda güçlükler içermektedir.
Çünkü şiirsel bir metinde dil, bir anlamın dile getirilmesinin aracı
olmayışından başka ve bu anlamın bütünleyici bir bileşeni olmasının da daha
ötesinde, denebilir ki o anlamın kendisidir.
Çünkü, yazınsal olmayan her hangi bir yazı ürününden ve belli bir ölçüde de
roman, öykü vb. yazınsal ürünlerden farklı olarak şiirdeki anlam, “kavramsal”(conceptual)
ya da “öyküsel”(narrative) değil, “imgesel”dir (imaginative)… Bu “imgesel
anlamı”(imaginative meaning) oluşturan öğeler ise sayılamayacak kadar çok ve
karmaşıktır.
Morfolojiye, semantiğe, sentaksa, retoriğe, fonolojiye ilişkin tüm öğeler ve
bunlar arasındaki ilişkiler; bunların yanısıra toplumsal ortam, şairin bireysel
kişiliği; bilinçaltı(subconscious), sezgi(intuition), çağrışım(association),
simge, mecaz vb.çok sayıda dilsel, sanatsal,ruhbilimsel((physiological) öğe, bir
şiirsel metnin bütünsel imgesinin örgüsünü (tissue, “pletenie” of integral image)
oluşturur…
Sonuçtaki ürün, bütün bu öğelerin hem toplamı, hem de bu toplamdan(sinerjik
olarak) daha fazla bir şeydir…
Ve bütün bu kavram, mecaz, simge, vezin, uyak, vurgu, asonans , aliterasyon
vb. Toplamının aralığından, şairin iç sesini( interior voice of poet)
duyumsarız
Eğer bu iç ses duyumsanmamışsa , yukarıda sıralanan öğelerin tümüne bir başka
dilde en uygun karşılıklar bulunmuş olsa bile , eksik bir çeviri yapılmış
olacaktır.
Çünkü şiirin çevirisi de, tıpkı kendisi gibi, tüm teknik karmaşıklığıyla
birlikte, esinsel(inspirational) ve organiktir…
Sonuç olarak, Rusça, Gürcüce, Hintçe, Azerice, Japonca, Türkçe, Fransızca,
Fince, Eskimoca….hangi dile konuşursak konuşalım, insan akrabamızın diliyle,
insanca konuştuğumuza gore, bir dildeki herhangi bir duyguyu bir başka dile
taşıyabiliriz.
Bunun başarılmasının başlıca koşulu, çevirmenin ve özellikle de şiir
çevirmeninin, sadece bir aracı değil, aynı zamanda yaratıcı olmasıdır.
Bakû,14 Nisan 2005
“Azerbaycan Diller Üniversitesi” nin “Çeviri ve Uluslararası Süreçler” başlıklı
sempozyumunda sunulan bildiri.”