ŞİİRİN SIRLARI*
- Şiirin sırları derken neyi anlatmak istiyorsunuz?
- Her zanaatın sırları olduğu gibi şiirin de sırları olduğunu. Yani marangozluk,
dülgerlik, duvar örmek, kaptanlık, makina mühendisliği, kimyagerlik, ne ise,
şiir yazmanın şairliğin de böyle bir şey olduğunu.
- Ustalık, beceri, bilgi demek istiyorsunuz.
- Evet. Ama sadece o kadar değil.
- Neden?
- Çünkü şiir yazmak bütün bunlarla birlikte, aynı zamanda bir yaratmadır.
- Yaratma derken anlatmak istediğiniz nedir?
- Ustalık, beceri ve bilginin ötesinde bir şey. Onlarsız olmayacak, ama onları
aşan bir şey.
- Yani?
- Yani, her şeyden önce mizacınız, kişiliğiniz. Az önce sayabildiğim mesleklerde
ve sayısız benzerinde, mizacınızın, kişiliğinizin özellikleri çok da önemli
değildir. Fakat sanat yapıtında mizaç önemlidir. Çünkü üslûbunuzu belirleyen her
şeyden önce kişiliğinizdir. Sanat eseri ise, ancak bir kişiliğin izini
taşıyorsa, sanat eseri sayılabilir.
- Yani, biçim demek istiyorsunuz?
- Evet. Ama genel geçer anlamıyla değil. Biçim, tarz, üslûp. Bunlar aynı kavramı
bütünleyen özdeş kavramlardır. Biçim sadece biçimsel öğelerin bir araya
getirilmesi değil, onların seçiminde, bir araya getirilmelerindeki kişisel zevk,
yaklaşım özgünlüğüdür.
- Konu, ya da tema'yı bu sıralamada nereye koyuyorsunuz?
- Konuların seçimi sanatçının hem kişiliğiyle, hem dünya görüşüyle ilgilidir.
- Kişilik kavramını dünya görüşünden ayırıyorsunuz?
- Elbette. Yoksa benzer ya da aynı dünya görüşlerine sahip sanatçıların tıpatıp
aynı ürünler vermesi gerekirdi. Farklılığı yaratan kişiliktir.
- Sanat yapıtının yaratılmasında, yapılmasında, oluşturulmasında akıl ve
duygunun karşılıklı ilişkilerini, konumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Akıl (mantık-zekâ) duygunun (duyarlığın) atılımlarını, sezginin arayışlarını
dizginlemeye, düzenlemeye çalışır. Duygu (duyarlık) aklın matematiksel
düzenliliğini aşma çabasındadır. Sonuçta yaratılan (oluşturulan-yapılan)
sanatsal ürün, bu çatışkılar, buluşmalar, kopmalar; yeniden çatışkılar,
kopmalar, ilişkiler toplamının sonucunda gerçekleşen bir sentezdir. Şiiri
(sanatın) birincil önemli sırrı da belki budur. Bu karşılıklı kopuşmalar,
buluşmalar ilişkisinin bir noktada ulaştığı yetkinlik. Bu yetkinliğin yoğunluğu,
derinliği, kapsamı, çeşitliliği, sanat ürününün büyüklüğünü belirler. Sanat
ürününü oluşturan tüm ögeler (akıl-zekâ-duygu-sezgi-bilinç-bilinçaltı) maddeyi
oluşturan atomlar-protonlar-nötronlar gibi devinimdedir.
- Bitmiş sanat ürününde de mi?
- Evet özellikle de onda. Ögeleri devinim içinde olmayan yapıt; kıpırtısız, ölü,
cansız bir nesneden farksızdır. Biçim oyunları, sözcük cambazlıkları, zeki
gösterileriyle ona belki bir çekicilik kazandırabilir. Fakat bu geçici bir
etkidir. Şaşılacak kadar kısa sürede geçer. Çağları aşıp bugünlere gelen
yapıtlar, içindeki ögeler devinenlerdir…
- "Organik şiir" diye bir kavram ortaya atmıştınız?
- Evet, tam olarak bunu söylemek istiyorum. Şiir (sanat) organik bir şeydir.
Canlı bir organizma gibidir, devingendir, ya da öyle olmalıdır…
- Her şey ergeç ölümlü olduğuna göre, sizin savunduğunuz sanat anlayışının
ürünleri de
er-geç, eleştirdikleriniz gibi ölmeyecek mi? Bir başka deyişle,
canlılık-organiklik dediğiniz şey de kalıcı olan da, eninde-sonunda, biçim
ustalığı, başarılı bir metafor, zekice söylenmiş bir söz değil midir?
- Beni sıkıştırıyorsunuz… Söylediğinizde bir gerçek payı olduğunu yadsımıyorum.
Ama gerçekten yaşanılarak dile getirilenle, yapay çabalarla dile getirilen
arasında (bu ikincisi ne kadar ustalıkla yapılmış olursa olsun) bir fark
olduğunu düşünüyorum. Salt biçimsel arayışlarımızın sanat yapıtına dönüşebilmesi
için oraya, yaşadıklarımızdan, kendi kişisel hayatımızın organikliğinden,
ateşinden, şimdiki zamanın ritminden bir şeyler aşılanmış olmalıdır.
- Dünya görüşü, ideoloji?
- Elbette önemlidir. Daha önce söylediğim gibi, konuların seçimini yönlendirir;
ve onların işlenişini. Dünyaya ne kadar geniş, ayrıntılı, derin ve doğru
bakabiliyorsanız; yapıtınızın etki alanı o kadar genişleyecek, derinleşecektir.
- "Doğru" derken anlatmak istediğiniz nedir?
- İrdelediğiniz şeyin gerçekliğini kavrayabilmenizi sağlayacak bir bilgi
birikimi ve yöntem.
- Şiirin başkaca sırları yok mu?
- Şiirin sırları pek çoktur. Bilinçaltının sırrı henüz çözülebilmiş değil. Orada
sözcükler, imgeler nasıl mayalanıyor.
- "İmge" dediniz?
- Evet. Özellikle "mecaz" demedim. Mecaz- (metafor) akılla yapılabilecek bir
şeydir. İmgeyi akılla yapamazsınız. İmge organiktir…
- Biraz açar mısınız?
- Mecaz dediğimiz şey, sonuç olarak, bir benzetmedir. Yeni bir mecaz ise, yeni
bir dünya görüşünün ve algılayışının ürünü olabilir ancak. İlk kez bir şair adı
ve bir örnek veriyorum. Baudelaire "deniz" sözcüğünü "mürekkep" sözcüğüyle
nitelediğinde yeni bir mecaz (metafor) yapıyordu. Bu iki sözcüğün yanyana
getirilmesi, şiirde romantizm döneminin aşılmış olmasının en kesin belgisidir…
Deniz, ne mavi-engin bir su, ne özgürlük simgesi, ne kadını anlatan bir simgedir
artık. Mürekkep gibi, koyu ve lekeleyicidir. Böyle bir metafor, insanlık bir
uygarlıktan başka bir uygarlık dönemine geçerken ve önsezileri alabildiğine
keskin, duyarlığı bir yara gibi etkilere açık bir sanatçı tarafından
yaratılabilir ancak. Ya da en doğal bir biçimde ortaya çıkar. Böyle bir şey
yapay olarak kurgulanamaz. Günümüzde bir çok şiirin, gerçeküstücülüğün kılıç
artıklarının anlayamadığı şey budur. Bilgisayarla oynayarak, ya da tombala
oyununda taşları çeker gibi sözcükleri yan yana getirerek imge yaratamazsınız.
Ancak ve belki ilginç bazı görüntü kırıntılarına, tuhaflıklara ulaşabilirsiniz.
- Teknik, beceriyle ilgili sırlar?
- Şiirsel yaratıda "ses"in önemi son dönemlerde unutulur oldu. Söz cambazlığı
kadar ses cambazlığından da hoşlanmam. Ama "ses"in önemini de yadsımam.
- "Ses" derken anlatmak istediğiniz?
- Her dilin kendi ses örgüsü vardır. Ünlü ya da ünsüz tekrarları; uyaklar, koşuk
ögeleri. Bunların bilgisine ve duygusuna sahip olmayan kişi, anadilinin
bilgisine sahip değil demektir. Böyle biri şiir yazamaz. Yazdığı şey (ilginç
benzetmeler, çok zekice kuruluşlar, etkileyici gözlem ve düşüncelerle dolu da
olsa) şiir olmaz. Buluşları yığıntı, en çok düzyazı olarak kalır.
- Ya düzyazı-şiir türü? Bir çok ustaları var. Biri de sizin andığınız
Baudelaire'dır, "Paris Sıkıntısı"nda.
- O kitabı şiir olarak yazdığını düşünmüyorum. En çok şiir olan bölümleri, yine
de en ritmik parçalardır.
- Şiirin sırlarını böylece tamamlamış oluyor muyuz?
- Sırları bilmek, sonra hepsini unutmak. Bilmek ve unutmak. Her yeni şiire
örneksiz, modelsiz, çırılçıplak, sıfırdan başlamak. Sözcükleri ve sesleri
öğrenme sürecindeki bir bebek gibi. Yeni bir aşka başlıyor gibi…
- Çok zor değil mi bu? Her an yeniden, sıfırdan başlamak? Bir zanaatçı
ustalaştıktan sonra, çok fazla güçlük çekmeden konuşturur ustalığını.
- Evet. Ama zanaatla sanatsal yaratı arasındaki fark derken düşündüğüm tam da
böyle bir şeydi… Yaratıcı olmak, her an yeniden, yeni bir şeye başlayabilmek
duygusu, tutkusu ve becerisidir…
*Şairin kendisine soruları ve yanıtları. İlk kez bu kitapta yayınlanıyor(İstanbul, 8.5.2000)