ŞİİRİN UNSURLARINDAN BİRİ OLARAK "SES"

Şiirin unsurlarını (belki bütün sanat ürünlerinde ya da her şeyde olduğu gibi) "anlam" ve "biçim" olarak ikiye ayırabiliriz. Şiirde anlam konusu üstünde ne kadar düşünülse azdır. Felsefi-mantıksal-kavramsal anlam; sezgisel anlam; okurun yüklediği anlamlar; toplumsal çevreye, zamana, döneme, değişen koşullara göre yüklenen anlamlar; ve, "biçim"i oluşturan unsurların "anlam"la ilişkileri…

Biçimi oluşturan unsurları, kabaca; sözdizimiyle, kompozisyonla, sözcüklerin görsel nitelikleriyle ve ses'le ilgili olanlar olmak üzere bölümlere ayırabiliriz. Simge, benzetme, eğretileme (mecaz) vb. unsurlar, hem biçimle, hem anlamla ilgilidir. Daha da ileri giderek, şiirde anlamla ilgili unsurların biçimle ilgili unsurlardan ayrılamayacağını; bu yönüyle şiirin öteki yazın türlerinden (öykü-roman-oyun vb) çok müzik ve resim sanatlarıyla benzeştiğini sanıyorum ki söyleyebiliriz. Bir başka deyişle şiir, yazınsal, işitsel, görsel sanat türlerinin (edebiyat-müzik ve resim sanatlarının) sentezi gibidir.

İmaj (imge) genellikle sanıldığı gibi, çarpıcı, alışılmadık bir benzetme (mecaz vb.) değil; şiiri oluşturan unsurların toplamının sonucunda ulaşılandır. Bir şiirde pek çok ilginç metafor olabilir; tek bir metafor olmayabilir. Bir çok simge olabilir; tek bir simge olmayabilir. Şiirsel anlam (imaj) bütün bunların (anlamı ve biçimi oluşturan bütün unsurların) üstündedir; hepsinin sentezidir.

"Ses"i oluşturan unsurların içinde koşuk, uyaklar, ses benzerlikleri, sözcüklerin ayrı ayrı sessel değerleri yer alır. Bir sözcüğün yerine aynı anlamda bir başka sözcüğü koyduğumuzda mantıksal-kavramsal anlam aynı kalsa da şiirsel anlam zedelenir; ya da büsbütün yok olabilir. Tek bir sözcükteki büyü, onun (anlama ilişkin kimliğinin yanısıra) –hem kendisi olarak hem de şiirdeki öteki sözcüklerle karşılıklı ilişkileri bakımından- sessel (sese değgin) özellikleriyle ilgilidir.

Şiirde "anlam"a ya da "biçim"e ilişkin tek bir unsurun fazlaca öne çıkarılması bütün olarak şiirin zararınadır. Metaforun ya da sesin (Divan şiiri döneminde olduğu gibi); sesin (N. Hikmet şiirinin ilk dönemlerinde olduğu gibi); günlük konuşma dili çıkışlı esprinin (O.Veli şiirinin bir döneminde olduğu gibi), ya da sadece metaforun (metafor=imge yanılgısıyla 2. Yeni şiiri döneminde olduğu gibi) fazlaca öne çıkarıldığı zamanlar olmuştur. Bugün yazılmakta olan şiirde de, metafor fetişi, bence etkinliğini sürdürmektedir.

Türk şiirinin zengin ve özgün bir ses geçmişi vardır. Bunun bilgisine, duygusuna sahip olunmadan Türk şairi olunamaz, anadilin ses örgüsünün tadı duyumsanmadan ve duyumsatılamadan Türkçe'de (ve sanıyorum ki başka dillerde de) şair olunamaz. Günümüzün bir çok şairinin, şiir heveslinin dramı biraz da budur. Yazdıklarının (arada parlak düşünceler, ilginç metaforlar bulunsa da) söz yığıntısı olarak kalmasının ve hızla eskiyip gitmesinin bir nedeni de "ses" örgüsünün zayıflığı, kısırlığı, sönüklüğü, ya da hiç olmayışıdır…

Şiiri sahnede okumak, seslendirmek ayrı bir konu. Bunun bir formülü yoktur. Önemli olan şiirsel anlamı kavramak, hangi sözcüklerin (anlamların) altının hangi ölçüde çizileceğini, hangi seslerin hangi ölçüde vurgulanması gerektiğini duyumsamaktır… Şiirsel anlamın farkına varılmaksızın önceden hazırlanmış herhangi bir okuma kalıbını herhangi bir şiire uygulayarak şiiri seslendirmiş olmazsınız. Bugün TV.lerde, radyolarda, gelişigüzel yapılan kasetlerde, genel olarak görülen budur. Önceden hazırlanmış bir takım seslendirme kalıpları ve bunun şiirlere uygulanması. Geride bir müzik efekti de olunca seslendirme işi tamamlanmış sayılmakta.

Şiirin müzikle bu anlamda bir ilişkiye gereksinimi yoktur. Şiiri sesinizle (ve ondan önce beyninizle) seslendirebilmeniz gerekir. Bunun da söylediğim gibi kalıbı, formülü yoktur. Beyninizle, duygunuzla, bilginizle ilgili bir konudur…

Şiirdeki "ses" unsuru üzerinde en az "metafor" konusu kadar kafa yormak gerekiyor… "İmge"ye başka türlü ulaşılamaz…

28 Nisan 2000