TOPLUMCU ŞİİR ÜSTÜNE BİRKAÇ SÖZ

"Halkın Dostları" yeni bir sanat anlayışının kavgasını ver¬mek için çıkıyor. Daha önce de belirttik: Biçimci, kapalı, bireyci bir sanat anlayışına olduğu kadar; toplumculuğu üstünkörü söz söylemek sanan, halkımızın türküler ve şiirlerle yarattığı inceliğin çok gerilerinde kalan kısır anlayışlara da karşıyız. Şiir yazmak kolay şey değil. Zaten herkesin bilip durduğu birtakım gazete ha¬berlerini mısralar biçiminde alt alta dizmekle toplumcu şiir yazıl¬mış olmaz.

Gerici bir edebiyat kampı var ülkemizde. Halkımızdan, hal¬kımızın sorunlarından, halkımızın sanatsal duyarlığından kopuk birtakım küçük burjuva aydınlarının yarattığı bir kamptır bu. Sınıflı bir toplumda böyle gerici edebiyat akımlarının doğuşunun kaçınılmazlığını da belirtmiştik. Fakat bir nokta üzerinde yeni¬den önemle duralım: Gerici edebiyat akımlarına en büyük darbe¬yi indirebilmek için toplumcu düşüncenin ve toplumcu sanatın yüceliğini hiçbir zaman unutmamak zorundayız. Dünyayı bilim¬sel sosyalist bir gözle taramak, temele bu devrimci düşünüşü alan bir estetik yaratmak hiç de sanıldığı kadar kolay, yalınkat bir iş değildir.

Bize bugüne kadar gönderilen şiirler belli başlı birkaç yön¬den eleştirilebilir:

Şair arkadaşların çoğu, belli ki halkın acılarından, yoksullu¬ğundan söz etmekle toplumcu bir şiir yazmış olduklarını sanıyor¬lar. Önemli bir yanılgıdır bu. Bir yandan popülizmi (bağrıyanık bir halkçılığı), öte yandan küçük burjuvanın kolay yoldan tatmin arama eğilimini yansıtıyor bu tutum.

Halkın acılarından, yoksulluğundan söz etmek isteği, soylu bir istektir hiç kuşkusuz. Fakat toplumcu şiir salt bir yakınmanın şiiri olmakla yetinemez. Belli bir başkaldırıyı, bir direnişi de içer¬mek durumundadır. Üstelik gerçeklikle çelişmeyen, kaynağını onda bulan bir başkaldırı olmalıdır bu.

Pek çok arkadaş halkı yüceltmeyi, övmeyi toplumcu bir tu¬tum sanıyor. Oysa çoğu zaman devrimci olmayan bir halkçılık an¬layışıdır bu da. Halk çoğu kez çelişkiler içindedir. "Korkak, cesur, cahil, hâkim, ve çocuktur." Toplumcu şair bu gerçeği yakala¬mak, onu şiire aktarmak zorundadır. Gerçek bir başkaldırıya bu çelişkilerle hesaplaşarak varılacaktır çünkü.

Kaldı ki, toplumcu şiir sadece acıların, yoksullukların, umut¬suzlukların şiiri olarak da düşünülemez. Halkımız Pir Sultan Ab¬dal'ın yanına Karacaoğlan'ı, Dadaloğlu'nun yanına Erzurumlu Emrah'ı koyabilmiştir. Yanık havalardan sonra oyun havalarına geçmek halk türkücülüğümüzde bir gelenektir. Doğru olan da budur. Doğada sevinçle hüzün, umutla umutsuzluk, ölümle dirim bir aradadır çünkü. Önemli olan, sevinci, umudu, dirimi haklı çıkarmak için girişilen çabadır. Toplumcu şiir bu çabanın bir ürünü olarak düşünülmelidir işte.

Özgünlük sorunu var bir de. Sanatın en önemli, en temel so¬runu da budur belki. Bir şair her şeyden önce özgün bir sese, kendinin olan bir sese sahip olmalıdır. Max Jacob "Karnınıza bir
davul yerleştirmelisiniz" gibisinden bir şey söylüyordu genç şairlere. Şöyle de söylenebilirdi bu: "Karnımıza kendi davulumuzu yerleştirmeliyiz." Özgün bir sese, özgün bir söyleyişe sahip olma¬yan, buna özenmeyen bir şairi, doğrusu ya, bilimsel sosyalizm bi¬le şair yapmaya yetmez.

Gerici sanat kamplarına karşı, devrimci bir sanat kampı oluşturmak için titiz olmak, ince eleyip sık dokumak zorundayız. Halkımıza, bilimsel sosyalizm anlayışına ve sanata duyduğumuz saygıdandır bu. Devrimci doğrultuda bulunan bütün şair arkadaş¬lardan da aynı titizliği beklemek hakkımızdır.

(Halkın Dostları, Sayı 5, Temmuz 1970)