SEVGİLİ GENÇ ŞAİR,

Sana bu mektubu yazan genç bir şair değil artık.
Ama kendini gençken de şair olarak çok genç hissetmedi.
Genç bir şairim diye düşünmedi.
Tersine, hep ne kadar “geç” kaldığını düşündü.
22 yaşında olduğu bir gün bir deftere “Korkunç, 22 yaşındayım!” diye yazdığını anımsıyor.
22 yaşında olmak korkunçtur gerçekten de.
Var oluşunuzla hesaplaşma yaşınızdır.
Kendinizi kandıran biri değilseniz, ne olup ne olmadığınız ve ne olup olamayacağınız o yaşta az çok bellidir artık.
Otuzlu yaşlar ve sonrası uçurum gibi açılmaktadır önünüzde.
Yirmili yaşlardan, acıyla, hüzünle, sevinçle, kederle, umutla, umutsuzlukla, birbirini izleyen avarelik ve çalışma krizleriyle geçmektesinizdir.
Şimdi o yaşlarımın çok uzağındayım.
Onları özlüyor muyum?
Hem evet, hem hayır.
Evet, çünkü güzeldiler.
Hayır, çünkü yaşanıp bittiler.
Geçmişi hep özledim, geleceği hayal ettim, fakat en çok şimdiki zamanda olmayı önemsedim.
Hangi yaşta olursanız olun, asl’olan şimdiki zamandır.
Şimdiki zaman…Şu an… Elle tutulurcasına somut , dokunduğunuz, kokladığınız, tattığınız…
İrkildiğiniz ya da, tedirgin olduğunuz.
Her şeyiyle “şimdi” olan zaman.
Şiir bence şimdiki zamanda bir kazıyla ortaya çıkar.
Şiir şimdiki zamanın çocuğudur.
Şimdiki zamanda özlenen geçmiş bile, ona şimdiki zamandan bakışın sonucudur.
Şimdiki zamanı ertelemeyin.
Onu ne geçmişle değişin, ne geleceğe erteleyin.
Hiçbiri şimdiki zamanın yerini tutamaz.
Onu algılamaya, duyumsamaya, kavramaya, onda derinleşmeye çalışın.
Şiirinizin kalıcı olması, bu şiire şimdiki zamanın ritmini, temposunu, akışkanlığını geçirebilme başarınıza bağlıdır.
Geçmekte olan zamanı, azgın bir kısrağı, bir küheylanı, yelelerinden tutup zapt eder gibi durdurmak gereksinimini duydunuz mu?
Zamanla bir sorununuz var mı?
Yaşamın geçiciliği sizi acıtıyor mu?
Bu ve benzer sorulara yanıtlarınız evetse, şairsiniz demektir.
Sözcükler eskir; en parlak benzetmeler, mecazlar parlaklığını yitirir, değersizleşir.
Fakat yaşanmakta ve geçmekte olan zamanın ritmini şiirinizin sesine işleyebilmişseniz, o şiir günün modası söz sanatlarından, süsten, parıltıdan, gösterişten yoksunsa bile, kalıcıdır.
Hatta onlardan ne kadar arınıksa, o kadar kalıcıdır.
Şiirin bir sanat olarak öğelerinden biri değil sözünü ettiğim.
Ses dediğim bu şey dışsal bir uyum öğesi değil.
O tıpkı akmakta olan zamanın kendisi gibi kaygan, akışkan, devingen; ele geçmesi, tanımlanması güç bir şeydir.
Şiir dediğimiz şeyin kendisidir.
Nice epopeler yitip gider.
Ciltler dolusu şiirdeki sayısız benzetme, mecaz, söz söyleme hünerinin bin bir çeşidi, gün gelir moda olmaktan çıkar, çekiliğini yitirir..
Buna karşılık, içtenlikle söylenmiş bir çift sözün tınısı, yüzyıllar, bin yıllar boyu, yüreklere işleyerek yaşamını sürdürecektir.
Şiir, akmakta olan zamanla bir yarıştır.
Uzaysal sonsuzlukta, minicik yer kabuğunun üstündeki insanın büyüklüğü,
akıp giden zamana, yaşamın geçiciliğine meydan okumaktır.
Bu eşitsiz, adaletsiz savaşta, silahımız sözcüklerimizdir.
Biz şairler, hangi yaşta olursak olalım, bu silahı büyük sorumlulukla kullanmak zorundayız.
Zaten şairin yaşı yoktur.
Şair hangi yaşta olursa olsun, aynı zamanda hem hep genç hem hep yaşlıdır.
Dünyaya meydan okuyacak kadar gözü pek ve genç, o dünyanın ne kadar acısı varsa üstlenecek kadar bilge ve yaşlı.
Sevgili genç şair, bu sözlerimi artık genç olmayan bir şairin öğütleri olarak alma sakın.
Aynı anda şimdiki zamandaysak, hepimiz aynı yaştayız demektir…
Sürekli devinen şimdiki zaman sahnesinde sana gönül rahatlığıyla yer açabilir ya da gerektiğinde aynı gönül rahatlığıyla yerimi sana bırakabilirim.
Fakat bunun için, yaşam dediğimiz bu durdurulmaz akışta, onun şimdilik belki daha az bilge, ama en az senden öncekiler kadar tutkulu bir sevdalısı olduğunu; aynı zamanda da yazdıklarınla ve yazacaklarınla onunla boy ölçüşmekten, ona meydan okumaktan geri kalmayacağını kanıtlaman gerekiyor…

Ataol Behramoğlu, Eylül 2009

(Şiir Saati, Kasım-Aralık 2009)