"BİR KERE YİTİRMİŞ HALKIM NEŞESİNİ"

Günlerdir değil, aylardır dilimden düşmeyen bu dize, Ceyhun Atuf Kansu'nun Yanık Hava adlı kitabındaki "Zile'ye Düştü Yolum" adlı şiirden:

Bir gün Zile'ye düştü yolum
Ortaçağı yaşar gibi oldum
Çarşısıyle, kalesiyle, loncasıyle
Gizli bahçesinde hâlâ Aslım koncasıyle
Hâlâ bir Ferhadü Şirin hikayesi

Ah, hâlâ yolları ırak kasabalar

Yolda bir kadın gördüm çapa çapalar
Bebeği sallanır iki dal arasında

C. Külebi'ye adanmış şiirin yukardaki dizelerini, şu altın dizeler izliyor:

Bağları güzel olurmuş Zile'nin baharda
Ama o eski tad yok ki kirazlarda
Bir kerre yitirmiş halkım neş'esini…

Yanık Hava 1951 'de yayımlanmış. Ceyhun Atuf Kansu, kitabını bana, daha sonra çıkan kitaplarıyla birlikte 1970'de imzalamış. Ken¬dine özgü alçakgönüllülüğü, sevgiye açık yüreğiyle, "şiirlerimi çok sevdiğini" belirterek... Ve ben, yıllardır kitaplığımda gözüme çarpıp duran bu kitapçığı, ancak 1977 başlarında, şiirimizi yeni baştan, bir düzen içinde okumaya karar verdiğimde açıp okudum. Bunca gecik¬miş olmanın üzüntüsünü duyarak ve çoktandır özlemini duyduğum güzellikler tadarak.

Ceyhun Atuf'un otuz yaşlarının ürünü olan bu kitabında, "halk¬çı" şiirimizin en güzel örnekleri arasında yer alabilecek şiirler var. "Halkçı" deyimini", popülist karşılığında kullanmıyorum. Popülizm körü körüne bir halk yaltakçılığı yapmaktır. Ceyhun Atuf, halkını seviyor, onun acılarını kendi acıları olarak duyuyor ve anlatıyor. Ve daha o yıllarda sağlam değerlerin, halkta, doğada ve emekte olduğu¬nu seziyor:

Şimali şarkiye, şimali şarkiye
Güneşteki, topraktaki o sağlam türküye

Canım Samsun treni, durağım şeker fabrikası
Çalışmada şeklalır insanın en güzel rüyası!

Toplumcu şiirimizin marksist bir ana kolu var. Bu kolun ilk ve en büyük örneği Nâzım Hikmet'tir. A. Kadir, R. Ilgaz, Dinamo gibi şairler, kendilerine özgü özelliklerle, Nâzım Hikmet kolunun izleyi¬cileridirler. Daha genç Ahmed Arif, bana marksist ve halkçı şiir özelliklerinin edebiyatımızdaki en yüksek bileşkesi gibi görünüyor…

Halkçı şiir geleneğinin kökleri çok daha eski. Tevfik Fikret'e, Mehmet Emin'e uzanıyor, hececilerden, Faruk Nafiz'den geçiyor. Popülist bir şiirdir bu.

Garip'çiler için halkçılık, daha çok, bir konu, şiirsel bir olanaktır. Belki hececilere göre daha az romantik, fakat yer yer popülist bir halkçılıktır bu da.

Külebi'deki lirizm, şiirin güzelliğini sağlıyor, fakat anlatılan şeyin acılığını azaltıyor… Attilâ İlhan'da halkçılık, bir yanıyla marksist kola bir yanıyla bireysel romantizme dayanıyor ve bu şairde bireysel romantizmin giderek yoğunluk kazandığını görüyoruz: Duvar'dan Sisler Bulvarı'na.

Dağlarca'da halkçılık (Toprak Ana) şairin büyük plastik ustalığıyla, betimci yanı ağır basan, fakat popülist çizgiden de epeyce uzak bir gerçekçilik noktasına dayanıyor.

Ceyhun Atuf Kansu'nun sözünü ettiğim kitabındaki şiirleri, halkçı şiirin bütün özelliklerinden bir şeyler taşıyor : lirizm, roman¬tizm, gerçekçilik ve bir ölçüde de popülizm... Şairin siyasal görüşle¬rinde giderek ağırlık taşıyacak olan "kemalist" inanç ve duyarlıkla¬rın yanı sıra, onun marksist ana koldan etkilendiğinin belirtileri de var bu kitabında... Yada, şöyle söyleyeceğim: Halk sevgisi ve halkın acıları önünde duyduğu kaygı öylesine yoğun ve içtenlikli ki Ceyhun Atuf Kansu'da, pek çok halkçı şiirde dekoratif (süslemeci) - popü¬list; ya da romantik - lirik çizgide kalabilecek söyleyişler, gözlemler, onun şiirlerinde, marksist şiirin bilinçlendirici keskinliğine, doyuru¬cu, sarsıcı yoğunluğuna ulaşıyor.

(Politika, Ağustos 1977)