CUMHURİYETİ KURAN DİL TÜRKÇEDİR
Rakamlar tartışmalı olsa da dünya üzerinde(171’i Birleşmiş Milletler üyesi)
200’ün üzerinde ülke bulunuyor.
Bu sayı, çeşitli nedenlerle, 200’ün altına inebildiği gibi 286’ya kadar
çıkabiliyor…
Diyelim ki dünya üzerinde, bağımsız birer devlet oldukları kabul edilen 300 ülke
bulunsun.
Buna karşılık, gezegenimizde 2000’e yakın farklı etnik köken , 3000’e yakın da
farklı dil bulunuyor…
Bu basit tablo bile, her etnik aidiyetin ve her farklı dilin ille de ayrı ve
bağımsız bir devlet oluşturmanın tek belirleyici koşulu olmadığını gösteriyor.
Bunun gibi, aynı dili konuşmalarına ve başlangıçta çoğunlukla aynı etnik kökene
sahip olmalarına karşın, Amerikalılar, İngilizler, Avusturyalılar, ayrı ayrı
milletler ve devletlerdir.
Bunun tam tersine, farklı etnik kökenler ve diller bir arada tek bir milleti ve
devleti oluşturabilmektedir.
Günümüzde bunun belirgin örneklerinden biri Amerika Birleşik Devletleridir.
Örnekleri dilediğimizce çoğaltabiliriz…
Demek ki ulus(millet) olmanın dil ve etnik köken birliği dışında başka koşulları
da olmalıdır.
Kaldı ki çağımızda ve günümüzde etnik kökenin kendisi ve etnik köken birliği
tartışmaya çok açık bir konudur.
Dil ise, yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere, bir ulusa ait olmanın
belirleyici tek koşulu değildir.
*** *** **
Ülkemizde bugün iki dillilik dayatmasıyla karşı karşıyayız.
Türkiye’nin esas olarak Türklerden ve Kürtlerden oluştuğu, devleti bu iki etnik
kökenlilerin kurduğu, öyleyse bunun Anayasada tanımlanması ve iki dilliliğin
resmileştirilmesi isteniyor.
Laf kalabalığı ne olursa olsun, bunun daha da ötesindeki hedef, ayrı dil ve ayrı
etnik köken sahiplerinin ayrı devlet kurma hakkının kabul ettirilmesine
yöneliktir.
Üstelik bu hedef , zaman zaman dile getirildiği gibi, farklı ülkelerde yaşamakta
olan Kürt kökenli halkların tümünü kapsayıcı Pankürdist bir nitelik de taşıyor….
Ülkemize ilişkin olarak ise, önce özerk Kürdistan ve ardından bağımsız
Kürdistan’la da yetinilmeyerek Kürt kökenli toplulukların yaşadığı her ilde ve
bölgede özerklik taleplerinin geleceğini tahmin etmek kehanet sayılmamalıdır.
*** *** ***
Bütün bunlar, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş gerçekliğinden habersiz, bilim dışı
ve giderek çığırından çıkmakta olan, aynı ölçüde de ilkel dayatma ve
zorlamalardır.
Ulusal devletler, etnik aidiyetler kadar ve kimi kez onlardan daha çok toplumsal
zorunlulukların, toplumsal gelişme ve bilinç düzeylerinin sonucu olan
ideolojilerin eseridir….
Türkiye Cumhuriyetinin omurgasını oluşturan ideoloji, Namık Kemal’ler kuşağının
çalışmalarından başlayarak Ziya Gökalp kuşağına ulaşan bir gelişme ve
evrimleşmede, Osmanlıcılık odağından Türkiye Cumhuriyetine doğru evrilen çağdaş
bir düşünce ve eylem birikiminin toplamıdır….
Yoksa sadece ve basitçe, nüfusunun büyük çoğunluğunun Türk ya da İslam olması
değil…
Mustafa Kemal bu ideolojinin ürünü ve devamı; dehası ve öngörüsüyle ona evrensel
bir kimlik kazandıran, eylemleriyle de onu yaşama geçirmeyi başaran devrimci
önderdir…
Burada altı çizilmesi gereken temel bir olgu (etnik aidiyetleri ille de ve her
zaman Türk olması gerekmeyen) bütün bu düşünürlerin ve eylemci aydınların eseri
olan bu kuruluş ideolojisinin dilinin, esası yine de Türkçe olan Osmanlıca’dan
yeni Türkçeye doğru evrilmiş olmasıdır…
Çünkü Türkçe yüzyıllar süresince (çeşitli sosyo-kültürel etkenler ve
nedenlerle)varlığını geliştirerek sürdürmüş, Cumhuriyeti kuran çağdaş
ideolojinin dili olmayı başardığı gibi aynı başarıyı Cumhuriyetin kuruluşunu
izleyen yüzyılı aşkın sürede de gerçekleştirerek günümüz dünyasının önde gelen
bilim ve yazın dilleri arasında yer almaya hak kazanmıştır…
*** *** ***
Etnik köken ya da dil farklılığının ayrı ulus devlet oluşturmaya yeteceğini
düşünenler, demagojik söylemleri bırakıp, Türkiye Cumhuriyetini kuran
ideolojinin anlamı ve onun dili olan Türkiye Türkçesinin kapsayıcı gücü üzerinde
kafa yormalıdırlar.
Eğer bugün, günümüz Türkiye’sinde, anadilleri Kürtçe ve etnik aidiyetleri Kürt
olan TC yurttaşları, başka ülkelerde yaşamakta olan “etnikdaş” ve
“dildaş”larından daha farklı, daha çağdaş bir kimliğe sahiplerse, bunu, bu
ülkenin yurttaşı olan herkes gibi, hepimiz gibi, Türkiye ulus devletini kuran
ideolojiye ve onun diline borçludurlar.
Ve bu dil, bu bağlamda ve bu anlamıyla, herhangi bir ortaklığı kabul etmesi her
şeyden önce bilimsel gerçeklikle bağdaşmayacak olan Türkiye Türkçesidir.
Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/251210