KÖKLEŞME’DEN EVRENSELLİĞE

Gérard LOUSTALET-SENS

Türk şairi Ataol Behramoğlu

Klişelerle, önyargılarla, çoğu zaman küçümseyici betimlemelerle bunaltılmış bir ülke varsa, o da kuşkusuz Türkiyedir. Ataol Behramoğlu ile bir saatlik bir konuşma bu ülke ile ilgili tüm basmakalıp düşünceleri ortadan kaldırmaya yetti. Yazar, şair, Üniversite öğretim görevlisi, filolog, çevirmen olan Ataol Behramoğlu, mart sonundan nisan başına kadar la Gironde İl Genel Meclisi ile Fransa-Özgürlükler Derneği’nin davetlisi olarak Saint-Eulalie’de konuk edildi; burada dostumuz Christian Laur kendisine eşlik etti.

Ataol Behramoğlu’nın edebiyata ve demokrasi mücadelesine adanmış örnek bir yaşantısı var; bu mücadele konusunda da bir hayli ölçülü konuşmasına karşın…Ataol Behramoğlu, yalnızca medyatik bir çalkantı içinde kendini tanıtabilen değersiz aydınların tam tersi.; çünkü o, gerçek yapıtların sahibi ve gerçek bir entelektüel, sanatsal etkinlik gösteriyor; öyle ki sesini sanattan başka alanlarda da duyurabiliyor. Zaten yıllardır cumhuriyetçi solcu Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor.

Ataol Behramoğlu ilk şiirlerini 1965 de 23 yaşında iken yayımlıyor. 1970 de Halkın Dostları adlı bir derginin ortak kurucusudur. Daha sonra yurt dışında bir yolculuğa çıkıyor. Fransızcaya çevrilen ilk şiirleri Les Lettres Françaises’ de yayımlanıyor. Moskova Üniversitesinde Rus edebiyatı üstüne çalışıyor ve Puşkin’i, Gorki’yi çevirmeyi sürdürüyor. Türkiyeye döndüğünde yorulmak bilmeden Militan dergisini kuruyor.. Yapıtları art arda yayımlanıyor.Yannis Ritsos’un katkılarıyla Yunancaya da çevriliyor. 1982 de Türkiyede askeri darbe. Ataol Behramoğlu Türk Barış Derneği kurucularından biri olarak tutuklanıyor; serbest bırakılıp sonradan 8 yıl hapse mahkûm ediliyor, ancak sürgünün yolunu tutuyor. Paris’te 6 yıl kalacaktır. INALCO (Doğu dilleri)’nun Karşılaştırmalı Şiir Merkezi’nde Léon Robel ile çalışıyor. Elbette yazmaya devam ediyor ama Paris Şiirleri en neşeli şiirleri değil. CNL desteği ile ANKA’yı (Fransızca Türk edebiyatı dergisi)yayımlıyor. Sevdiği şiirlerinden biri, öyle görünüyor ki en çok sevdiği şiiri Mustafa Suphi Destanı müzikal olarak Paris’te, Amsterdam’da, Berlin’de sahneye konuyor. Aklanıp 1982 de Türkiyeye dönüyor. Ataol Behramoğlu şiirden başka şiir kuramı, sanat ve edebiyat konularında birçok kitap yayımlıyor. 1995 de 4 yıl için Türkiye Yazarlar Sendikası başkanlığına seçiliyor. Bugün İstanbul Üniversitesinde Rus dil ve edebiyatı okutmakta..

Yalın ve ince bir şiir sanatı

Bir aydın ve güdümlü sanatçı yaşamının bu kısa özeti Ataol Behramoğlu’nun her şeyden önce bir şair olduğunu unutturmamalıdır. Ve, tüm büyük şairler gibi, o, şiir sanatından akıcı, güzel bir dille söz ediyor. Filolog olarak, hem yalın bir biçimde hem de bilgince gerçek bir meta-şiirsel söylemi ve yaratıcı esinin doğallığına hiç zarar vermeyen düzeyli bir bilgiyi özümsüyor. Bunu yaratıcı dehanın tam gücüne inanmakta gecikmişler için belirtiyorum. Ataol Behramoğlu Türk halk ve klasik şiirinin lirik geleneğine başvuruyor, ama bu tür şiire destansal şiiri karşı çıkarmıyor, destansal şiir de yazıyor, hem de büyük bir ilgiyle, Nazım Hikmet’in koruyucu gölgesinde. Lirizm “organik şiirler”adını verdiği şeyin içinde yer alıyor.(1), heyecan, duyguların ve yaşanmış izlenimlerin birikimi altından bir patlama olmuş gibi fışkırıyor; bastırılıyor bu heyecan ama aylar boyunca yeniden kendini gösterebilecektir. Ataol Behramoğlunun şiirlerinde parlak metaforlar yoksa da ancak bir şairin deneyimli gözünün görebileceği apaçık bir gerçeklikle dikkati çeken, çarpıcı imgeler var.: “solgun güz kuşları” “gece soluk soluğa/terli bir tren gibi ilerlerdi”;”dolunay çırılçıplak”; “Ve Eyfel ejderha gövdesinin üstünde/Yumruk kadar ufak bir beyin taşır/Bön, sersem gözleriyle yaklaşıp uzaklaşır”; “Beyaz,ipek gibi yağdı kar/Bir kız kelebek adımlarıyla/ Geçip gitti güvercinleri anımsatarak” (2)
Duygular kaygıdan “Gök diye bir şey vardı bir zaman /Sonsuz, engin, mavi/Şimdi sünepe bulutların /Hasta köpekler gibi gezindiği”(Kuşatmada, 1978), erince geçiyor: “Küçük tasalara, tutkulara paydos/Çünkü evrenle aynı yaştayım/Başsız sonsuz doyumsuz/ Bir başdöndürücü akıştayım” (Kırk Yaşın Eşiğinde Şiir)

Özlü anlatım tüm esinlediği şeyle dokunaklı olabiliyor: “Bana bir sigara verin annem öldü/Bu sabah öldü saat beşe doğru sanırım/Allah Allah ne var şaşıracak canım/Annem öldü diyorum hepsi bu”Sabiha, 1962) ,”Çocuğumla demir bir parmaklık kondu aramıza/İki buçuk yaşındaki çocuğumla/ Ulaşmak istedi bana çocuğum/Kafese çarpan bir kuş duygusuyla” (Görüşme günü,1982, Maltepe Askeri Cezaevi)

Aşk duygusu “Bir bereket tanrıçası gibi geldin kadınım/Çatlayan narlar, taşan ırmaklar/Ve kanımı tutuşturan bir salınışla” (Alanya Günlükleri,1999) militanca bir coşkuyla birleşiyor “Sanki yarın ölecek gibiyim, birazdan polisler gelecek ya da /Gelip alacaklar kitaplarımı, daktilomu, bu şiiri, sevgilimin fotoğrafını duvarda/ Soracaklar babanın adı ne, nerde doğdun, teşrif eder misiniz karakola/Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür ucundaki ırmakları/ Bir kız sessizce ölüyor,sessizce ölüyor Vietnam’da”  (Bir Gün Mutlaka, 1965)
Destan esini içinde Mustafa Suphi Destanı’nın özel bir yeri var. Türkiye Komünist Partisi’nin kurucularından biri olan (öldürüldü)Mustafa Suphi’nin yaşamının ötesinde, şair bir dönemi, Birinci Dünya Savaşı’nı, Ekim Devrimi’ni, İstiklâl Savaşı’nı… Sahneye koymak istemiş.
 

Dünyanın ve ülkesinin adamı şair

Anlaşıldı ki , Ataol Behramoğlu marksist olduğunu ve gelişme idealini taşıdığını kimseden saklamıyor. Türk olmaktan gurur duyduğunu da. İnançlarının sağlamlığı kültürünün inceliği ile atbaşı gidiyor. Türkiye’yi hiçbir zaman ,“ılımlı” bile olsa, bir İslam ülkesi olarak görmemiş: ”Biz modern, laik, normal, diğerleri gibi bir ülkenin vatandaşlarıyız!” Türkiye her zaman Avrupaya dönük oldu. Mustafa Kemal’den (1923 de Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ) önce de Osmanlı İmparatorluğu bir Avrupa devletiydi. XIX. yüzyıldan başlayarak batılılaşma süreci Anadolu kültürüyle bir sentez içinde çoktan başlamıştır. “Türkiye laik bir cumhuriyet ve modern bir demokratik bir ülkedir”diye yineliyor Ataol Behramoğlu, belirli bir tutkuyla. Örneğin, kadınların varlığı ortadadır ve bunlar toplumun tüm kesimlerinde çalışırlar..Orduya gelince, o, artık eskiden söylendiği gibi değil. Türkiye’de bugün tek bir solcu bile bir askeri darbeden korkmuyor. Ve ordu, Mustafa Kemal’in izinde, laikliğin ve batılılaşmanın güvencesi ise, bu iyi bir şeydir.

Ataol Behramoğlu hiçbir sorudan ustaca sıyrılmak istemiyor: Elbette Ermenilere karşı suç işlenmiştir; bu, Birinci Dünya Savaşı sırasında, Cumhuriyetin kuruluşundan önce ve belirli siyasal koşullar içinde (Türkiye’nin Rus ordusu tarafından istilası, etnik ve ulusçu gerilimler) meydana gelmiştir. Yüzyıllar boyunca Türkler, Ermeniler, Rumlar, Kürtler yan yana, barış içinde yaşamışlardır. Örneğin, hiçbir Türk Ordusu Kürt ülkesi sayılabilecek bir yeri ya da Kürt ulusunu kesin olarak fethetmemiştir. Bununla birlikte, art arda gelen hükümetler Kürtlere karşı hatalar işlemişlerdir. Türkiye’nin bütünlüğünü koruyarak, tüm dilleri ve kültürleri –yalnızca Kürt dil ve kültürünü değil- bırakmamak, güvence altına almak, gelişmelerine olanak sağlamak gerekir. Ataol Behramoğlu’nun Türkiye hakkındaki basmakalıp kanıların sürmesinden kırgın olduğu hissediliyor; bu kanıları ülkesine hakaret olarak görüyor. Ben de kendi açımdan şunu ekleyeceğim: Ataol Behramoğlu, kendisi, özgürlük ve demokrasi dediğinde neden söz ettiğini bilecek kadar baskı yaşadı. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi kaçınılmazdır, çünkü tarih bunu haklı kılmaktadır. Bununla birlikte şu şartla ki ,diye belirtiyor Ataol Behramoğlu, bu Birlik küçük, bayağı çıkarlara değil, humanizmaya- ki Avrupa bunun beşiğidir- ve toplumsal dayanışmaya dayalı olsun.

Ataol Behramoğlu güdümlülük ve yazı yazma ile geçen bir yaşamın içinde yoğrulmuş ulusuna bağlılığıyla evrensel temalara ulaşmış tam bir şair örneğidir. Şiirleri Yunancaya, Almancaya, İngilizceye çevrilip yayımlanmış… Kuşkusuz, kendisi de çevirmen olduğu için şiir çevirisinin güçlüklerini bilir.: Bir dilin fonetik yapısını nasıl aktarmalı? İçerik
prozodi denkliği yokluğunda yoksullaşıyor ki bu denklik de Fransızca’da pek az belirgin… Tüm bunlar Ataol Behramoğlu’nun şiirlerinin Fransızca çevirilerinin yayımlanmasındaki gecikmeyi haklı gösteremez. Ataol Behramoğlu’nun Fransızcaya çevrilmiş şiirlerinden oluşan bir seçkinin yayımlanması olasılığı gündemde. Bunun gerçekleşeceğini umalım…

(1)Türk sanat ve edebiyatı dergisi ANKA’da yayımlanan söyleşi. Sayı:18-19,Paris, mayıs 1993.
(2) Örnek olarak verilen parçalar henüz yayımlanmamış Les Voix (Sesler) adlı şiir kitabından alınmıştır (Y.Avunç, N.Alpay,
Marc Delouze, Aytekin Karaçoban, M.Aquien, G.Dino, P.Chuyin, Abidin Dino, Leyla Vekili, J.Pinquié, L.Yılmaz çevirileri)

(L’ORMEE( FKP la Gironde Federasyonu
kültürel sektörü yayını), Bordeaux , Sayı:65, Nisan/Mayıs 2004.)

Çeviren: Yaşar Avunç