DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FİŞEKÇİ
Ataol Behramoğlu
Kimi şairler vardır, yaratıcılıkları gençlikleriyle sınırlıdır. En önemli
yapıtlarını genç yaşlarında verirler, ilerleyen yıllarda bu ustalıklarıyla
yetinen, öncekileri çoğaltan şiirler yazarlar.
Kimi şairlerinse yaratıcılıkları bütün hayatlarına yayılır.
Yeni şiir kitabı Hayata Uzun Veda’yı (Tekin Yayınevi) okuyunca, Ataol
Behramoğlu’nun da böylesi şairlerden olduğunu düşündüm.
Daha yirmi beş yaşında “Bir Gün Mutlaka” adlı destansı şiiriyle, kuşağının ve
döneminin sesi olmayı başarmıştı. 1960 kuşağı gençliğinin sesi, ruhu olmuştu o
şiir.
Kuşağının sesi olmasının yanında, çağdaş şiirimiz için de yeni bir soluktu.
Şiirimizin geçmiş birikimlerinden beslenen ama kendi özgün sesini ve dünya
görüşünü, kuşağının ve döneminin ruhunu şiire taşımıştı.
‘70’li, ‘80’li, ‘90’lı yıllarda yaşadığı dönemi, bireysel yaşamıyla toplumsal
yaşamı hep birbirinin içinde, birini ötekinin varoluş nedeni olarak şiirlerine
yansıttı.
Şiirleri yalnızca kendi kuşağının sesi olarak da kalmadı; çağdaş şiirimizin
dönüm noktalarından biri olarak, kendinden sonraki genç kuşaklar üzerinde de
derin etkiler bıraktı.
***
Hayata Uzun Veda, Ataol Behramoğlu şiirinde yeni bir patlama.
Şair, 2007’nin mart ve nisan aylarında, iki ay içinde yazdığı yirmi şiirlik
soluklu bir ürünle, tek tek şiirlerle kolay sağlanamayacak bir sahicilik,
şiirsel bir bütünlükle okurlarına sesleniyor.
Bir şairin, yaşamının bir döneminde hayatla ve şiirle hesaplaşması olarak
okudum, Hayata Uzun Veda’yı.
Ta Homeros’tan bu yana şairlerin bütün yaptıkları hep hayatla bir hesaplaşma
değil midir? Hayatın gizlerini çözmeye çalışırken, okurlara bu büyülü sürecin
kapılarını aralamak...
“Hayatın şarkısını söylüyorum / Uçsuz bucaksız hayatın” dizeleri, bütün bir şiir
serüveninin özeti.
Bu şiirlerin, bu denli etkileyici olmalarında bir etken de, şairin yaşam
zengini, görmüş geçirmiş biri gibi değil de, yirmi beş yaşındaki genç bir şairin
sesiyle yazmış olması. Sanki hayat ne denli yaşansa da, mucize özelliğinin
kaybolmadığı duygusunu uyandırıyor bu genç ses. Hep şaşırtan, hep yeniden
başlama özelliği, eskimesine engel oluyor, hayat dediğimiz karmaşık sürecin.
***
Son yirmi yıldır, dünyanın ve ülkemizin içine düştüğü toplu kirlenme sürecinden
en çok yara alan alanlardan biri de şiir sanatı oldu. İnsan ve toplum
kirlendikçe şiirden uzaklaştı. Şiir adına, ancak içinde yaşadığımız çürümeyi
yansıtan bayağılıklar ortalığı sardı. Şiirin bu denli kıyıda kalması, aslında
gerçek hayatın da bir yana itildiğinin, yapay dünyalara sığınıldığının bir
göstergesi.
Ataol Behramoğlu’nun yeni şiir kitabı, okurunu gerçek hayata çağıran, onu
yaşamaya, anlamaya, onunla bağlar kurmaya özendiren bir yapıt.
Okuyanlar, içinde unutulmaz dizeler bulacaklar, bu dizeler çevresinde
kendilerine yeni dünyalar sunan mutlu bir şiir evrenine ulaşacaklar.
Çünkü bu hayata çalıştım ben, yüzüme, her şeyime
Bakışlarımda bir anlam varsa bana aittir
Ellerim bütün bedenim bana aittir
Tanıştığım güneş, yıkandığım ırmaklar
Bu dünyayı kendi gözlerimle görmeyi öğrendim sonunda.